30 Ocak 2011 Pazar

İntegratif kanser tedavisi

İntegratif kanser tedavisi

Günümüzde bilim dünyasındaki gelişmeler, yüzyıllardır çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılan ve halk arasında etkili olduğu düşünülen çeşitli geleneksel tedavi yaklaşımlarının etkinliğini de kapsamaktadır. Böylece insanların yarar görebilecekleri geleneksel tedavi yaklaşımlarının belirlenmesine çalışılmaktadır. Bu veriler ışığında yeni bir tedavi yöntemi geliştirilmiştir:


İNTEGRATİF TIP. İntegratif tıp; tamamlayıcı ve alternatif tıptan (TAT) farklılık göstermektedir. Birincisi, TAT uygulayıcıları çoğunlukla bilimsel tıbbın yerine, bazen de bilimsel tıpla birlikte tedavi uygularken; integratif tıp uygulayıcıları bilimsel tıp ile uyumlu olacak şekilde tamamlayıcı tıp tedavilerini uygulamaktadır. TAT uygulayıcıları, bilimsel dayanaktan yoksun veya bilimsel olarak az kanıtı bulunan tedavileri daha sık uygularken, integratif tıp uygulayıcıları tedavi yaklaşımlarını daha çok kaliteli çalışmaların sonuçlarına, etkinlik ve güvenirliğe göre seçmektedirler. TAT yaklaşımları, uzun yıllar boyunca artarak hastaların çoğunun uyguladığı, hastanın tedavisinin bir parçası olarak gördüğü ve ticari boyutu milyarlarca dolara yaklaşan bir sektör haline gelmiştir. Bu özellikleri nedeni ile suistimale açıktır. Hasta ve hasta yakınlarının bu tedavi yaklaşımlarını ve uygulamalarının en güzel açıklaması, onların da dediği gibi ‘denize düşen yılana sarılır’ atasözümüzde yatmaktadır. Fakat bazen bu yılan kişiyi boğabilmekte, bazen de kimlik değiştirip vampirleşebilmektedir. Hastalarımızla konuştuğumuzda yöremizde meşhur olan TAT uygulayıcılarının ‘muayene ücreti’ bile almadıkları! sıkça dile getirilir. Konuyu deştiğimizde ise hemen hemen hepsinde var olan tuhaf ve kötü kokulu bitkisel karışımların yüzlerce YTL’ na alındığını öğreniyoruz. Birbirimizi kandırmayalım; ülkemiz şifalı otların cennetidir. 250-300 gram ot ve su karışımının neresi bu kadar fiyatı tutar. Ama olay atasözünde saklı. Biz doktorlar pek yalan söyleyemiyoruz, söylesek de amacımız ticari değil. Ayrıca hasta ve ailesine karşı yasal ve vicdani yükümlülüklerimiz var. En azından hastalıkla mücadele eden hasta ve yakınları için denizdeki yılan olmak istemiyoruz. Onbinlerce kanser hastası gördüm ve önemli bir kısmının TAT yöntemi (genellikle bitkisel karışımlar) kullandığını biliyorum. Maalesef iyi sonuç alındığını göremedim. Bazen hasta yakınları hastalarını kaybettikleri zaman takip eden hekimi suçlarlar. Ama TAT uygulayıcısını suçlayanını hiç görmedim; varsa da ben denk gelmedim. Bu durumu yıllarca düşünürüm ve nasıl ifade edileceğini kara kara düşünürüm. Sonunda bunun en güzel tarifleyici cümle TAT uygulayan bir meslektaşımdan geldi: ‘bizim başarısızlığımız zaten sizin başarısızlığınız, insanlar niye bizi suçlasın ki’.

TAT yaklaşımlarının bilimsel kanıtının az olması nedeni ile bilim dünyası tarafından ‘Sorgulanabilir Tedavi Yöntemleri’, ‘Ortodoks Olmayan Tıp’, ‘Konvansiyonel Olmayan Tıp’ gibi isimlerle adlandırılmaktadır.

TAT yöntemleri ile ilişkili olarak bilimsel kanıtların az olması, tedavi yöntemlerinin çoğunun güvenirlik ve etkinliğinin bilinmemesi en önemli sorundur. TAT yöntemlerinin tamamlayıcı bölümü standart tedavilere ek olarak, alternatif kısmı ise bu tedavilerin yerine kullanılmaktadır. Günümüzde kullanılan TAT yöntemleri başlıca 5 bölüme ayrılmaktadır:

1. Geleneksel Çin Tıbbı ve Ayurvedik Tıp gibi kültürel değerlerden köken alan homeopati ve natüropati gibi tedavi sistemleri,

2. Yoga, dua ve meditasyon gibi akıl-vücut yaklaşımları,

3. Diyet ve bitkisel ilaçlar gibi biyolojik kökenli sistemler,

4. Masaj ve şiropraktik manüplasyon gibi müdaheleci ve vücut kökenli sistemler,

5. Reiki, QiGong ve manyetik gibi enerji tedavileri.

TAT yöntemleri hastaların büyük çoğunluğu tarafından uygulanmaktadır. . Yapılan çalışmalarda kanser hastalarının % 7-64’ ünün Alternatif Tedavi kullandığı gösterilmiştir (Ernst E, Cancer 1998). Başka bir çalışmada da ise hastaların %83.3’ ünün en az bir tane Alternatif Tedavi yöntemi kullandığı saptanmıştır (Richardson MA, J Clin Oncol 2000). En çok vitamin ve bitkisel tedaviler kullanılmaktadır. Egzersiz, masaj ve şiropraktik uygulamalar gibi fiziksel ve hareket tedavileri diğer sık olarak kullanılan yöntemlerdir. Kanserli hastalar, bu yöntemleri çoğunlukla yaşam kalitelerinin iyileşmesi, hastalığın ilerlemesinin durdurulması veya tamamen iyileşme şansını elde etmek için uygulamaktadır. TAT yöntemi kullananların çoğu eğitim düzeyi yüksek, genç ve kadın hastalardan oluşmaktadır. Çalışmalarda TAT kullanan hastaların büyük çoğunluğunun bunu hekimleri ile paylaşmadığı gösterilmiştir. Bu da kimyasal TAT yöntemlerinin vücutta biyolojik olarak aktif olabilmeleri nedeni ile kullanılan ilaçlarla etkileşime girebilmekte ve tehlikeli olabilmektedir. Hasta- hekim arasında TAT yöntemi kullanımı açısından ortaya çıkan bu diyalog sorunu çoğunlukla hastaların bu konunun önemini bilmemelerine veya hekimlerin bunu sorgulamadığına bağlanmaktadır. Ayrıca hastalar, hekimlerin özellikle bitkisel tedaviler gibi TAT yöntemlerinin önemini ve değerini anlayamayacağını düşünmektedirler. Ayrıca hastaların büyük çoğunluğu, kullandıkları TAT yönteminin bilimsel olarak etkisiz olduğu hekim tarafından kendilerine söylense bile bu yöntemi kullanmaya devam ettikleri gözlenmektedir. Sonuç olarak bu kadar yoğun ve bilinçsiz kullanıma bağlı olarak devasa bir bütçeye ulaşan TAT yöntemlerinin toplum sağılığı açısından önemli bir hale gelmesi nedeni ile bir çok gelişmiş ülke, bütçeden TAT yaklaşımlarının etkinliği ve güvenirliğinin araştırılması için fonlar ayırmaya başlamıştır. Ayrılan fonların arttırılması ile birlikte TAT yöntemlerinin etkinliği ile ilişkili olarak yoğun olarak araştırmalar yapılmaktadır. Onkolojik olarak bakıldığında integratif tıp yöntemi uygulayanlar, bilimsel kanıtı olan tamamlayıcı tıp yaklaşımlarını (örn; akupunktur, meditasyon, müzik tedavisi, masaj tedavisi gibi) standart tedavi yaklaşımı olan cerrahi, kemoterapi ve radyoterapi ile birlikte kullanılmasını sağlamaya çalışmaktadırlar. İntegratif tedavi yaklaşımında hasta-hekim diyalogunun iyi olması gerekmekte olup, hekimin gerektiğinde uygulanacak TAT yönteminin hastaya yan etki nedeni ile uygun görmeyebilir ve kullanılmamasını önerebilir. Klasik TAT yönteminde ise TAT uygulayıcıları yöntemlerinin hiç bir yan etkisi olmadığı, standart tedavi yaklaşımlarının hiç bir başarı şansının olmadığını, hastaya zarar vereceğini, standart tedaviler ile birlikte hiç bir sorun yaşanmadan uygulanabileceğini söylemektedirler. İntegratif tedavi uygulayanlar ise bilimsel veriler eşliğinde daha rasyonel ve mantıklı öneriler getirmekte, tedavinin ufkunu genişletebilmektedir. Hastanın integratif tedavi yöntemini uygulayan kişi ile tıbbi tedavisini uygulayan hekim arasında (çoğunlukla Hematoloji veya Onkoloji uzmanı) yakın diyalog olmalıdır. Hastaya standart tedavi ile birlikte uygulanacak tamamlayıcı tıp yönteminin yarar-zarar analizi ve etkinlik ile güvenilirliği gözden geçirilerek bu tedavi yaklaşımının uygun olup olmadığına karar verilir. Bir bakıma integratif tedavi hasta ve hekimi arasında bir köprü inşa edilmesidir.

Kanser riskinin azaltılması, kemoterapi, radyoterapi gibi tedavilerin yan etkilerinin azaltılması veya hastanın rehabilitasyonu için desteklenmesi için uygulanan işlemlerin ne olduğunun bilinmesi gereklidir. Örneğin kullanılan bitkisel bir karışımsa, bunun içinde bulunan kimyasal maddeler veya hazırlanan karışımın hijyenik olarak temiz olmaması hastanın vücudunda istenmeyen yan etkilere neden olabilir. İlaç-ilaç etkileşimi olduğu gibi ilaç-bitkisel tedavi, antioksidan-kemoterapi veya antioksidan-radyoterapi arasında etkileşim olduğu ve tedavinin etkinliğinin bozulabildiği bir çok çalışmada gösterilmiştir. Bu sorunların ciddi sağlık sorununa neden olabilmesi, hem tıbbi tedavi hem de TAT kullanan hastalardaki yan etkilerin ve yaşanan olumsuzlukların temel nedeninin hangisine bağlı olduğu tam bilinememektedir. Bu nedenle kanser tedavisini takip eden onkoloji veya hematoloji uzmanının TAT yaklaşımları ile ilgili bilgilerinin olması gereklidir. Böylece tedavinin yönlendirilmesi ve geminin dümeni sahipsiz kalmamış olur.

Tamamlayıcı tıp yöntemleri arasında en çok bilimsel kanıta sahip olan akupunkturdur. Onbinlerce hasta üzerinde uygulanmış, güvenilirliği ve yan etkisinin düşüklüğü gösterilmiş; antikoagülan hastalarda bile güvenli olarak kullanılabildiği gösterilmiştir. Yan etki olarak uygulama sahasında hafif şiddette rahatsızlık hissi ve hafif kanama ile oldukça iyi tolere edilmektedir. Çalışmalarda akupunkturun kemoterapiye bağlı bulantı ve kusmanın azaltılmasında yararı olduğu gösterilmiştir. Bu nedenle kemoterapi ile ilişkili yan etkilerin azaltılmasında akupunktur kullanılması desteklenmektedir (NIH consensus development panel on acupuncture. JAMA. 1998;280:1518-1524. Dupuis L, 2003;5:597-613. Shen J, JAMA 2000;284:2755-2761. Roscoe J, J Pain Symptom Manage 2003;26:731-742.

Özellikle bilimsel olarak araştırılmış TAT yöntemlerinden yan etkileri tehlikeli olan veya herhangi bir tedavi edici özelliği bulunmayanların kullanılmaması gereklidir. Bu ajanlara örnek olarak çalışmalarda etkinliği gösterilememiş veya yan etkileri tehlikeli olabilen leatril, hidrazin sülfat ve köpekbalığı kıkırdağı (shark cartilage) gösterilebilir (Loprinzi C, Cancer 2005;104:176-182. Hainer M, Ann Intern Med. 2000;133:877-880. Ang-Lee M, JAMA 2001;286:208-216).

Akupunktur kansere bağlı ağrı, radyoterapiye bağlı ağız kuruluğu, kemoterapi sonrası yorgunluk, uykusuzluk ve endişenin giderilmesinde; masaj tedavisi ise endişe ve stres için, kemoterapiye bağlı bulantı azaltılmasında yararı olduğu bilimsel çalışmalarda gösterilmiştir (Ahles T, J Pain Symptom Manage 1999;18:157-163. Vickers A, J Clin Oncol 2004;22:1731-1735. Alimi D, J Clin Oncol 2003;21:4120-4126. Wong R, Int J Radiat Oncol Biol Phys 2003;57:472-480. Spence D, J Neuropsychiatry Clin Neurosci 2004;16:19-28).

Antioksidan preparatlar: çocuk hematoloji hastalarında yapılan bir çalışmada yüksek doz C vitamini alınmasının kemoterapide gecikme sayısını azalttığı, daha az toksisiste ve hastaneye yatış oranı sağladığı gösterilmiştir. Yüksek doz E vitamini alınmasının enfeksiyon sıklığını azalttığı gösterilmiştir. Yüksek doz beta karoten alımının toksisite oranını azalttığı saptanmıştır. Ayrıca düşük seviyede antioksidan alan çocuklarda kemoterapi yan etkilerinin daha şiddetli olduğu gösterilmiştir (Kennedy D, Am J Clin Nutr 2004;79:1029-1036.).

Kanser gelişiminde serbest oksijen radikalleri olarak isimlendirilen moleküller önemli rol oynamaktadır. Antioksidan maddeler, bu SOR’ lerinin etkisini engelleyerek kanser gelişimini engellerler. Fakat kanser geliştikten sonra tedavide kullanılan radyoterapi, cisplatin ve alkilleyici ajanlar gibi kemoterapi ilaçları, kanser hücrelerini SOR oluşturarak hasara uğratır ve öldürürler. Bu nedenle bahsedilen tedavileri alanlarda antioksidan kullanılmasının tedavi etkinliğini bozabileceğine dair endişeler bulunmaktadır. Radyoterapi ile birlikte antioksidan kullanılmasının zararını gösteren klinik çalışma bulunmamakta olup, endişe teorik bazdadır.

Kemoterapi süresince gevşeme çalışmaları ve guided imagery: tedavi uyumunu arttırmakta, yaşam kalitesini düzeltmektedir (Walker L, Br J Cancer 1999;80:262-268.).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...