24 Mart 2010 Çarşamba

Cumhuriyet Bayramı ve Şiirler

Cumhuriyet Bayramı ve Şiirler

CUMHURİYET BAYRAMI ( 28 - 29 Ekim ) 29 Ekim 1923 ülkemizde cumhuriyet yönetiminin ilan edildiği gündür. Bugün ulusal bayram günüdür. Her yıl cumhuriyet yönetiminin ilanını 28 - 29 Ekim günleri Cumhuriyet Bayramı olarak coşkun törenlerle kutlarız. Cumhuriyet Yönetiminden önce devletimizin adı Osmanlı İmparatorluğu idi. Osmanlı Devleti, Osman Bey tarafından 1299'da Söğüt 'de kuruldu. Osmanlı devlet yöneticisine padişah denirdi. Osmanlı Devletini altı yüz yirmi dört yılda, otuz altı padişah yönetti. Son padişah Sultan Vahdettin'dir. Eskiden ülkelerde tek kişi egemendi. Ülkelerini diledikleri gibi yöneten bu kişilere padişah, şah, kral, hakan, sultan denirdi. Yönetim çoğu zaman babadan oğula geçerdi. Oğulun küçük olması, deli olması yönetici olmaya engel sayılmazdı. Böyle tek kişinin kendi başına buyruk, sorumsuz, denetimsiz yönetimine mutlakiyet denir. Mutlakiyet yönetiminde egemenlik kayıtsız şartsız tek bir kişidedir. Mutlakiyetle yönetilen ülkelerde zamanla hakana, padişaha, şaha, krala yardımcı olsun diye meclis kuruldu. Meclis üyeleri halkın dileklerini yöneticiye duyurur, yasa tasarısını hazırlardı. Bu yasa taslakları hakan, padişah, şah, kral tarafından benimsendiğinde yasalaşırdı. Bu yönetim biçimine Meşrutiyet denir. Ancak meclisin yetkileri genel olarak çok sınırlıdır. Osmanlı Devletinde 1876 ve 1908 yıllarında iki kez meşrutiyet ilan edildi. ÜLKEMİZDE CUMHURİYETİN KURULUŞU Osmanlı İmparatorluğu'nda, ikinci Meşrutiyetin ilanından altı yıl sonra Birinci Dünya Savaşı başladı. 1914'te başlayan Birinci Dünya Savaşı'na dünyanın belli öbaşlı devletleri katıldı. Dört yıl süren savaş sonunda bizimle birlikte olan devletler yenildi. Savaş kurallarına göre biz de yenilmiş sayıldık. Ülkemiz İngilizler, Yunanlılar, Fransızlar, İtalyanlar tarafından paylaşıldı. Ulusuna inanan, güvenen Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a geldi. Erzurum'da, Sıvas'ta kongreler düzenledi. Mustafa Kemal Paşa "Tek bir egemenlik var, o da Milli egemenliktir. Ülkeyi yine ulusun kendi gücü kurtaracaktır." diyordu. Yurdun dört bir tarafından gelen ulus temsilcileri -milletvekilleri- 23 Nisan 1920 günü Ankara'da Büyük Millet Meclisi'nde toplandı. Meclis, Mustafa Kemal Paşa'yı başkan seçti. Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde Büyük Millet Meclisi Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı başlattı. Bir yandan efeler, dadaşlar, seymenler bulundukları yörede düşmana karşı koydular. Öte yandan düzenli ordular İnönü'de, Sakarya'da, Dumlupınar'da savaştılar. Yurdumuz düşmanlardan kurtarıldı.

Çalıkuşu ( Reşat Nuri Güntekin )

Çalıkuşu ( Reşat Nuri Güntekin )

Çalıkuşu / Reşat Nuri Güntekin ÇALIKUŞU Başlıca Şahıslar Feride: Küçük yaşta annesini ve babasını kaybetmiş, Dame de Sion'da okumuş, içli, iradeli, kültürlü ve güzel genç bir kız. Kâmran: Feride'nin teyzesinin oğlu. Genç ve yakışıklı bir insan. Feride'nin gizli aşkı ve nişanlısı Özet Roman, Feride'nin hâtıra defteridir. Feride, kendisine ya¬bancı bir şehirde, bir otel odasında hâtıralarını yazarken geriye dönerek, çocukluk ve ilk genç kızlık dönemlerini anlatır: Kendi deyimiyle "bambaşka bir çocuk" olan Feride, bir sü¬vari binbaşısının kızıdır. Pek küçükken önce annesini, birkaç yıl sonra da babasını kaybetmiş, Erenköy Kozyatağı'ndaki teyzesinin himayesi altında büyümüştür. Besime Teyze onu, Nötre Dame de Sion Fransız Kız Lisesi'nde okutmuştur. Besime Teyzenin genç ve yakışıklı oğlu Kâmran, ciddî ve ağırbaşlı bir insandır. Feride'nin çekindiği ve tatsız şakalarına muhatap edemediği Kâmran, çalıkuşuna benzeyen bu canlı, cıvıl cıvıl haşarı kızı sever. Onu sık sık okulunda ziyaret eder. Feride'nin ya¬ramazlıkları tarife sığar gibi değildir. Herkes ondan yaka silker ama yine ondan kimse vazgeçemez. Çalıkuşu adı onun bu yara¬maz hallerinden dolayı takılmıştır. Kâmran, Feride'yle evlenmeyi aklına koymuştur, önce nişanlanırlar. Kâmran dört yıl için Avru¬pa'ya gider. Bu arada Feride okulunu bitirir. Düğünden üç gün önce çarşaflı bir genç hanım, Feride'yi ziyaret ederek, İsviçre'de bulunduğu sırada Kâmran’ın Münevver adında hasta bir genç ka-dına evlenme vadinde bulunduğunu söyler. Kâmran'ın Münevver'e yazdığı mektupları verir. Münevver de Kâmran'ı sevmiştir. Bunun üzerine Feride köşkten kaçar. Herkes onun yeni bir delilik icat ettiğini sana dursun, emektar bir dadının evine sığınan Feride, lise diplomasından cesaret alarak Anadolu'da bir öğretmenlik is¬ter. Bunu başarır da. B.. (Bursa) vilâyetinde bir okula tâyin edilir. O günden sonra da başından geçenleri bir mektup defterine not etmeğe başlar. Kasabada boş yer olmadığı için, Feride'yi Zeyniler Köyü denilen, hiç bir öğretmenin gitmeyi kabul etmediği kuş uç¬maz kervan geçmez bir köye verirler. Orada, öğrencilerinden bir kaçı, küçük Vehbi ve bilhassa Munise, Feride'nin tesellisi olur. Bütün kız çocuklarının Ayşe ya da Zehra diye adlandırıldığı bu köyde Munise adı Feride'ye çok cana yakın gelmiştir. Kızı evlât edinmek ister. Munise, köylülerin sevmediği bir kötü kadının kızı¬dır. Kadın, kocasından başka bir erkeği sevdiği için, Munise'nin babası, köyden başka bir kadınla evlenmiş ve anasını boşamıştır. Ara sıra gelip, kaçamak olarak kızını görmektedir. Çalıkuşu birçok zorluğu yenerek Munise'yi yanına almayı başarır.

Yaban - Roman Özeti

Yaban - Roman Özeti

Yaban, yazarin en ünlü romanidir. Romanda, Yaban diye adlandirilan Ahmet Celal'in Türk köyü ve köylüsü hakkindaki görüsleri yer almaktadir. Olayin geçtigi yer Porsuk Çayi dolaylarindaki bir Türk köyüdür. Konu halk-aydin kopuklugunu ele aldigi ve Kurtulus savasi dönemindeki köyü yansittigi için çok önemlidir. Bu tezi yazmamdaki amacim Karaosmanoglu'nun köylüye karsi tutumunun nedenini açiklamaya çalismak, hem de bu tutumu dile getirirken, romanin etkili olmasini nasil sagladigini, ne gibi yollara basvurdugunu arastirmak. Ilk defa 1932'de basilan kitap o tarihten beri 23 baski yapmistir. Kapak resmi Ferit Erkman'a aittir. 1942'de Cumhuriyet Halk Partisi'nin açtigi roman yarismasinda ikincilik ödülü aldi. 2. YAKUP KADRI KARAOSMANOGLU'NUN HAYATI VE EDEBI KISILIGI Yirminci yüzyil edebiyatinin büyük romancisi 27 Mart 1889'da Kahire'de dogdu. Manisa'nin taninmis bir ailesi olan Karaosmanogullari'ndan Abdülkadir Bey'in ogludur. Ortaokul ikinci sinifina kadar Manisa'da okudu. 1903'de Izmir Idadisi'ne (Lisesi'ne) girdi. Sonra ailesiyle birlikte gittigi Misir'da, Fransiz koleji'ne devam etti (1906-1908). Istanbul'a gelerek Fecr-i Ati topluluguna katildi

[ Ödevi indir ]

istiklal marşının kabulü

istiklal marşının kabulü

istiklal marşı ve kabulü İSTİKLAL MARŞI Kurtuluş Savaşı'nın başladığı yıllarda, cephedeki askerlerimizi coşturacak, onların morallerini yükseltip ulusal duygularını güçlendirecek bir ulusal marşın hazırlanması düşüncesi, Genelkurmay Başkanı Albay İsmet (İnönü) Bey tarafından ortaya atıldı. Bunun üzerine Millî Eğitim Bakanlığı ödüllü bir yarışma açtı ve durumu tüm yurda duyurdu. Yarışmaya 724 şiir katıldı. Değerlendirme komisyonu şiirlerin tamamını inceledikten sonra altı tane şiir, ulusal marş olmaya uygun görülüp ayrıldı, ötekiler elendi. Ancak yapılan değerlendirmede bu altı şiirin de ulusal marş olma niteliği taşımadığı sonucuna varıldı. Zamanın Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver, ulusal marşı Mehmet Akif Ersoy'un yazmasını istiyordu. Oysa Mehmet Akif, uçunda para ödülü olduğu için yarışmaya katılmamıştı. Ulusal marş niteliği taşıyan bir şiirin bulunamaması üzerine dostları devreye sokularak Mehmet Akif ikna edilmeye çalışıldı. Sonunda para ödülünün kaldırıldığı konusunda güvence verilince Mehmet Akif, marşı yazmayı kabul etti.Daha önce ayrılan altı şiirle Mehmet Akif'in yazdığı şiir arasında yapılan değerlendirmede Akif'in şiiri birinci oldu.

Kimyasal Bağlar

Kimyasal Bağlar

KİMYASAL BAĞLAR Kimyasal bağ, moleküllerde atomları bir arada tutan kuvvettir. Atomlar daha düşük enerjili duruma erişmek için bir araya gelirler. Bir bağın oluşabilmesi için atomlar tek başına bulundukları zamankinden daha kararlı olmalıdırlar. Genelleme yapmak gerekirse bağlar oluşurken dışarıya enerji verirler. Atomlar bağ yaparken, elektron dizilişlerini soy gazlara benzetmeye çalışırlar. Bir atomun yapabileceği bağ sayısı, sahip olduğu veya az enerji ile sahip olduğu veya az enerji ile sahip olabileceği yarı dolu orbital sayısına eşittir. Soy gazların bileşik oluşturamamasının sebebi bütün orbitallerinin dolu olmasıdır. Elektron yapıları farklı olan atomlar değişik biçimlerde bir araya gelerek kimyasal bağ oluştururlar; . Bir atomdan diğer bir atoma elektron aktarılmasıyla . İki atomun ortak elektron kullanmasıyla Not: Elektron alış verişi ya da elektron ortaklaşmasının nedeni; atomların kararlı hale gelebilmek için elektron düzenlerini, soy gazlarınkine benzetme isteğidir. Soy gazların 8 değerlik elektronuna sahip oldukları için elektron sayısı 8’e tamamlanır. Buna oktet kuralı denir. İYONİK BAĞLAR İyonik bağlar, metaller ile ametaller arasında metallerin elektron vermesi ametallerin elektron almasıyla oluşan bağlanmadır. Metaller elektron vererek (+) değerlik, ametaller elektron alarak (-) değerlik alırlar. Bu şekilde oluşan (+) ve (-) yükler birbirini büyük bir kuvvetle çekerler. Bu çekim iyonik bağın oluşumuna sebep olur. Onun için iyonik bağlı bileşikleri ayrıştırmak zordur. Elektron aktarımıyla oluşan bileşiklerde, kaybedilen ve kazanılan elektron sayıları eşit olmalıdır. . İyonik katılar belirli bir kristal yapı oluştururlar. . İyonik bağlı bileşikler oda sıcaklığında katı halde bulunurlar. . İyonik bileşikler katı halde elektriği iletmez. Sıvı halde ve çözeltileri elektriği iletirler. KOVALENT BAĞLAR Hidrojenin ametallerle ya da ametallerin kendi arlarında elektronlarını ortaklaşa kullanarak oluşturulan bağa kovalent bağ denir. Değerlik elektronları elementin simgesi çevresinde noktalarla gösterilerek elektron ortaklaşması gösterilir. Bu tür formüllere elektron nokta formülleri denir. . Periyodik cetvelin A gruplarında değerlik elektron sayısı grup numarasına eşit olduğundan grup numarası, simge çevresine konulacak elektron sayısını gösterir. . İki atom arasına konulan noktalar her iki atom için de sayılır ve kararlı moleküller de atomların simgeleri çevresinde toplam nokta sayısı 8 ‘dir. Moleküllerin elektron nokta formülleri yazılırken; . Molekülü oluşturan atomların değerlik elektronları belirlenir. . Yapacakları bağ sayıları saptanır, çok bağ yapanlar merkez atomu olarak alınır. . Merkez atomu birden fazla ise merkez atomları birbirine bağlanacak şekilde yazılır. . Değerlik elektronlar, atomların çevresine oktet kuralına uyacak şekilde dağıtılır. a.Apolar Kovalent Bağ: Kutupsuz bağ, yani (+), (-) kutbu yoktur. İki hidrojen atomu elektronları ortaklaşa kullanarak bağ oluştururlar. İki atom arasındaki bağ H-H şeklinde gösterilir. Flor atomunun son yörüngesinde 7 elektronu vardır ve bir tane yarı dolu orbitali vardır. 2 flor atomu arasında elektronlar ortaklaşa kullanılarak bir bağ oluşur. Oksijenin son yörüngesinde 6 elektronu vardır. 2 tane yarı dolu orbitali vardır. Buna göre 2 tane bağ oluştururlar. b.Polar Kovalent Bağlar: Farklı ametaller arasında oluşan bağa polar kovalent bağ denir. Elektronlar iki atom arasında eşit olarak paylaşılmadığından kutuplaşma oluşur.

Atatürkün Kişiliği ve Özellikleri

Atatürkün Kişiliği ve Özellikleri

ATATÜRK’ÜN KİŞİLİĞİ VE ÖZELLİKLERİ Mustafa Kemal vatanına ve ulusuna çok yüce duygularla bağlıydı. Yüreği, uğrunda canını seve seve vereceği vatanına duyduğu sevgi ile doluydu. ‘’ Vatanın her karış toprağı kanlarımızla sulanmadıkça, hiçbir düşman ayağını bastırmayacağız.’’ diyen Atatürk, vatan savunmasını her şeyin üstünde tutmuştur. Kurtuluş Savaşı’nı kazandıran da Mustafa Kemal’in bu engin vatan sevgisi ve milletine olan büyük inancı olmuştur. O, ‘’ Yurt toprağı ! Sana her şey feda olsun. Kutlu olan sensin. Hepimiz senin için fedaiyiz. Fakat sen Türk milletini sonsuza kadar yaşatmak için feyizli kalacaksın ! ‘’ diyerek, vatan toprağının kutsallığını açıklamıştır. O, vatanı ve milleti için yaptığı şeyleri asla yeterli görmeyen bir ruh yüceliğine sahiptir. Onun, millet sevgisi de tutku derecesinde idi. ‘’ Hiçbir sevgi bunun üzerinde olamaz. Hiçbir sevgi uğruna millet sevgisi feda edilemez. ‘’ derdi. ‘’ İnsanların başta gelen görevi de milletine hizmet etmek olmalıdır. ‘’ fikrini savunurdu. Türk olmaktan da gurur duyardı. Kendi büyüklüğü ile değil, milletinin büyüklüğü ile övünürdü. Milleti için yaptığı şeyleri asla yeterli görmeyen bir ruh yüceliğine sahipti. Atatürk, ölümünden önce sahip olduğu çiftliklerini devlet hazinesine bağışlaması dolayısı ile, Millet Meclisinin teşekkür bildirisine karşı verdiği yanıtta ; ‘’ Söz konusu olan hediyenin, yüksek Türk milletine benim asıl vermeyi düşündüğüm hediye karşısında hiçbir kıymeti yoktur. Ben, gerektiği zaman, en büyük hediyem olmak üzere, Türk milletine canımı vereceğim.’’ diyerek milletine olan sevgisini açıkça belirtmiştir. Atatürk’ün en büyük ideali Türk ulusunun ‘’En medenî ve refah seviyesi yüksek bir millet olarak varlığını sürdürmek’’ti. ‘’Memleket mutlaka çağdaş, uygar, yepyeni olacaktır.’’ sözleri ile hedefi gösteriyordu. Bir idealist olarak, en kısa zamanda bu hedefe ulaşmak istiyordu.

istanbulun kurtuluşu

istanbulun kurtuluşuİSTANBULUN KURTULUŞU İSTANBUL’UN KURTULUŞU istanbul’un kurtuluşu Mustafa Kemal Paşa’nın emri böyle: “Anadolu’ya silah ve insan kaçıracağız.” İstanbul’un bütün kabadayıları,Topkapılı Cambaz Mehmet’in emrinde Milli Müdafaa Grubu olarak toplanmıştı. Topkapı' nın dar sokaklarında sağımızda koyu gölgeler bırakarak uzayıp giden ağaçlar arasında gizlenmiş demir parmaklıklarla çevrili bahçesinde üç çoban köpeğinin dolaştığı ahşap bir ev var.Evin pencereyle köşe duvarı arasında yerleştirilmiş kanepede uzanan Topkapılı Cambaz Mehmet bir yandan yağmurun sesini dinliyor, bir yandan da Çanakkale’de beraber savaştığı büyük komutan Mustafa Kemal’in dünkü görüşmede söylediği,”Göreyim seni Cambaz Mehmet Bey!” sözleri sonra geçmişi canlanıyor gözlerinde Topkapı’daki üç sınıflı mahalle mektebinden haylazlığı yüzünden ayrılışı daha sonraları İstanbul’un sayılı külhanbeyleri arasında sivrilişi... Cambaz Mehmet Bey’in Özellikleri:Tüm İstanbul’da zalimlere karşı gaddar; mazlumlara karşı merhametlidir.Çok zeki,şeytana bile külahı ters giydiren, tazı gibi koşan, silah atmada, bıçak sallamada üstüne adam olmayan İstanbul’da elli bin silahlı adamı ile tüm gizli işlerin yolu Topkapı' lıdan geçer. Aynı zamanda padişahın amansız düşmanıdır.

istiklal marşı ve açıklaması

istiklal marşı ve açıklaması

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir ancak. Mehmet Akif Türk milletine cesaret,ve tahammül aşılamak için ve onda bulunan duyguları harekete geçirmek için şiirine korkma sözüyle başlıyor. Bayrak bir milletin bir milletin geleceğinin ve bağımsızlığının sembolüdür. Bayrağın sönmesi türk milletinin istiklalini kaybetmesidir. şair ülkemizde tek bir insan kalana kadar bu vatanı savunacağımızı belirtiyor. O halde en son türk bireyi son nefesini vermeden türk istiklal ve bağımsızlığını yok etmek, türk bayrağını söndürmek mümkün değildir. Zira bayrağımız ...

istiklal marşının anlam ve önemi

istiklal marşının anlam ve önemi
[ Sayfa sayısı : 4 ] - [ Kaynakça : Yok ] - [ Doküman türü : Microsoft Word ]
İSTİKLÂL MARŞIMIZIN ANLAM ve ÖNEMİ İstiklâl Marşı’nın yazıldığı tarihte Anadolu’nun birçok şehri işgal altındaydı. Muazzam bir devleti dört yıl gibi kısa bir sürede kaybeden Türk milletinin bağımsızlığı tehlikedeydi. Âkif’in İstiklâl Marşı’nı yazması kolay olmamıştır. Bu güçlük, şairin sanatçılığı yönünden değildi. Şairi bu marşı yazmaktan alıkoyan sebep, bunun için para mükafatının konmuş olmasıydı. Türk milletinin istiklâl ve vatanseverliğini para için terennüm etmek ona ters geliyordu. Bu yüzden açılan yarışmaya katılmadı. Yarışmaya yüzlerce şiir gelmesine rağmen bunların hiçbiri beğenilmedi. Zamanın Maarif Vekili Hamdullah Suphi Tanrıöver istenilen marşın yazılamadığı kanaatindeydi. Ona göre bu marşı ancak M.Âkif yazabilirdi. Para ödülünün kaldırıldığını söyleyerek marşı yazmasını rica etti. 724 eser arasından seçilen 7 şiir Büyük Millet Meclisi’nde okundu ve Âkif’in şiiri arka arkaya üç defa okunarak kabul edildi. Burada İstiklâl Marşı’nın belirtilmesi gereken bir yönü de gerek söz, gerekse şiir kalitesi bakımından yeryüzündeki millî marşların hiçbiriyle ölçülemeyecek kadar üstün ve zengin mânalı bir şiir olmasıdır. Bu marş, Türk milleti gibi dünyaya hâkim olmuş bir milletin bir gün istiklâlini kurtarmak zorunda kalışındaki çelişkiyi de dile getirmektedir.

Mehmet Akif Ersoyun Hayatı ve Şiirleri

Mehmet Akif Ersoyun Hayatı ve Şiirleri

MEHMET AKİF ERSOY’UN HAYATI İstiklâl Marşı şâiri. 1877 yılında İstanbul'da doğdu. Annesi Emine Şerife Hanım, babası Temiz Tâhir Efendidir. İlk tahsiline Emir Buhâri Mahalle Mektebinde başladı. İlk ve orta öğrenimden sonra Mülkiye Mektebine devam etti. Babasının vefâtı ve evlerinin yanması üzerine mülkiyeyi bırakıp Baytar Mektebini birincilikle bitirdi. Tahsil hayâtı boyunca yabancı dil derslerine ilgi duydu. Fransızca ve Farsça öğrendi. Babasından Arapça dersleri aldı.Zirâat nezâretinde baytar olarak vazife aldı. Üç dört sene Rumeli, Anadolu ve Arabistan'da bulaşıcı hayvan hastalıkları tedâvisi için bir hayli dolaştı. Bu müddet zarfında halkla temasta bulundu. Âkif'in memuriyet hayatı 1893 yılında başlar ve 1913 târihine kadar devam eder. emuriyetinin yanında Ziraat Mektebinde ve Dârulfünûn'da edebiyat dersleri veriyordu. 1893 senesinde Tophâne-i Âmire veznedârı M. Emin Beyin kızı ismet Hanımla evlendi. Âkif okulda öğrendikleriyle yetinmeyerek, dışarda kendi kendini yetiştirerek tahsilini tamamlamaya, bilgisini genişletmeye çalıştı. Memuriyet hayatına başladıktan sonra öğretmenlik yaparak ve şiir yazarak edebiyat sâhasındaki çalışmalarına devam etti. Fakat onun neşriyat âlemine girişi daha fazla 1908'de İkinci Meşrutiyetin îlânıyla başlar. Bu târihten itibaren şiirlerini Sırât-ı Müstakîm'de neşretmeye başladı. Âkif, yazı ve şiirlerini hiçbir zaman geçim kaynağı olarak görmedi. Buna rağmen onu memlekete tanıtan, halka sevdiren asıl vasfı şâirliğidir.Birinci Cihan Harbi sırasında Berlin ve Necid'e (Arabistan) gitti. Çanakkale harbi, onun Berlin seyahati sırasında meydana gelmiş, şâir o günlerin ıstırap ve heyecanını orada yaşamıştır. Şâir, bu iki seyâhatiyle ilgili Berlin Hatıraları ve Necid Çöllerinden Medîne'ye adlı eserlerini yazmıştır. Harbin son senesinde, çok sevdiği dostu İsmail Hakkı İzmirli ile Lübnan'a gitti.Cihan Harbi 1918'de imzâlanan Mondros Mütârekesi ile nihayete erdikten sonra, galip devletler Türk vatanını parçalamak ve paylaşmak için dört taraftan saldırmağa başlamışlardı. Harpten son derece bitkin bir halde çıkan Türk milleti, vatanını müdâfaa için silâha sarıldı. Âkif, vatan müdâfaasının ehemmiyetini anlatmak için hutbelerle halkı, istiklâlini muhâfaza etmek için savaşmaya çağırdı. Anadolu'da millî mücâdele rûhunun yayılması üzerine, Anadolu'ya iltihâka karar verdi.

Atatürkün hayatı

ATATÜRK'ÜN HAYATI VE KİŞİLİĞİ Mustafa Kemal Atatürk,1881 yılında Selânik'te doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım'dır. Ali Rıza Efendi Selânik yerlilerindendi. Uzak dedeleri Vidin'den ayrılarak Serez'de yerleşmişler, oradan da Selânik'e gelmişlerdi. A1i Rıza Efendi, hayatının ilk devirlerinde gümrük memurluğu yapmış, daha sonraları memuriyeti terkederek kereste ticareti ile meşgul olmuştu. Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım da Selânik yakınlannda Langaza adı verilen kasabada yerleşmiş eski bir Türk ailesine mensuptu. Bu aile, soy olarak Anadolu'dan Rumeli'ye geçmiş yörüklerdendi ve 'Varyemez oğulları' olarak tanınıyorlardı. Bu ailenin Langaza'da büyük çiftlikleri vardı; tarım yanında hayvancılıkla meşgul idiler. 1871 yılında Zübeyde Hanım ile evlenen Ali Rıza Efendi'nin henüz elli yaşlarında iken 1888 yılında ölmesi üzerine, yedi-sekiz yaşlarında yetim kalan küçük Mustafa'nın büyütülmesi ve yetiştirilmesi görevi, büyük Türk kadını Zübeyde Hanım'a düştü. Küçük Mustafa, ilk öğrenimine bir süre annesinin arzusuna uyarak Hafız Mehmet Efendi'nin mahalle mektebinde devam etti; fakat çok geçmeden babasının isteği ile Selânik'te çağdaş eğitim yapan Şemsi Efendi Mektebi'ne geçti ve ilkokulu burada bitirdi. Şemsi Efendi, yeni öğrencisinin yeteneklerini ve zekâsını takdir ettiğinden, küçük Mustafa'nın kendi okulunda bulunmasından son derece memnundu. Küçük Mustafa, bu okulda okurken babası öldü. Bu sıralarda isimleri Makbule ve Naciye olmak üzere kendisinden küçük iki kız kardeşi bulunuyordu. Babaları öldüğü zaman küçük Mustafa yedi, Makbule bir yaşını henüz doldurmuştu; Naciye ise kırk günlüktü. Bu en küçük kardeşleri genç kız iken Selânik'te öldü. Ali Rıza Efendi'nin ölümü üzerine, Zübeyde Hanım üç çocuğu ile bir süre Selânik yakınlarındaki Rapla çiftliğinde subaşılık yapan kardeşi Hüseyin Efendi'nin yanına yerleşti. Çiftlik hayatı nederiyle küçük Mustafa'nın öğrenimi ister istemez bir süre aksamıştı. Fakat çok geçmeden Selânik'e dönerek halasının yanında, bıraktığı yerden öğrenimine devam etti. Küçük Mustafa, Şemsi Efendi İlkokulu'ndan sonra bir süre Selânik Mülkiye Rüştiyesi'ne devam etti ise de Kaymak Hafız adlı Arapça öğretmeninin kendisine haksız yere sopa ile vurması üzerine bu okuldan ayrıldı ve 1893 yılında kendi kararı ile Askerî Rüştiye'ye müracaat ederek öğrenimine burada devam etti. Yazları, dayısı Hüseyin Efendi'nin yanına gider, okul zamanına kadar çiftlikte kalırdı. Mustafa bu okulu gerçekten sevmişti. Arkadaşları arasında zekâsı ve üstün yetenekleri ile kısa zamanda kendisini gösterdi ve öğretmenlerinin sevgisini kazandı; öğretmenleri neredeyse kendisine bir arkadaş muamelesi yapma gereğini hissetmişlerdi.

En çok indirilen ödevler

En çok indirilen ödevler
Atatürkün Hayatı ve Kişiliği
Mehmet Akif Ersoyun Hayatı ve Şiirleri
istiklal marşının anlam ve önemi
istiklal marşı ve açıklaması
istanbulun kurtuluşu
Atatürkün Kişiliği ve Özellikleri
Kimyasal Bağlar
istiklal marşının kabulü
Yaban - Roman Özeti
Çalıkuşu ( Reşat Nuri Güntekin )
Cumhuriyet Bayramı ve Şiirler
Erezyon nedir?
Bilgisayarın Tarihçesi (Resimli)
Boşaltım sistemi
Bilgisayarın Tarihçesi
Atomun yapısı ve periyodik cetvel
Makale Nedir ve Nasıl Yazılır ?
Kütle Hacim Özkütle
Açılar ve üçgenler
Doğal Sayılar
Atatürk ilke ve inkilapları
istiklal marşı anlam ve önemi
Bilgisayar Kullanım Alanları ve Türleri
Geometrik şekiller ve kavramlar
Atatürkün askeri ve siyasi hayatı, Eserleri - şiirleri
Cumhuriyetin ilanı ve Atatürk ilkeleri
Atatürk ve bilim
Kitle iletişim araçları
Marmara Bölgesi ve Özellikleri
Harfli ifadeler ve Çarpanlara Ayırma
Doğal Sayılar - Tam Sayılar
Birinci dereceden bir bilinmeyenli denklemler
Üslü Sayılar
Elementler ve Bileşikler
Edebi Metinler
Atom nedir ?
Türkiyenin Coğrafi Bölgeleri
Atatürkün Gençliğe Hitabesi - Yorum ve Anlamı
Hücre Organelleri Yapı ve Görevleri ( Resimli )
Atomun Yapısı
Atatürk ve Cumhuriyet Bayramı
Reşat Nuri Güntekinin eserleri
Sabun Nasıl Yapılır
Sanayi inkilabı
Boşaltım sistemleri
Atatürk ve Sanat
Doğal Sayılar Tam Sayılar Rasyonel Sayılar
Simetri
Türkiyenin Akarsuları ve Gölleri
Türkiyede nüfus artışının nedenleri ve sonuçları
Türkiyede iç ve dış göçler
Türkiyede Akarsular
Dünyanın Hareketleri ve Sonuçları
Atatürkün spor politikası
Dünyanın Katmanları
Asitler ve Bazlar
Basketbol Kuralları
Canlılarda üreme
Karacaoğlanın hayatı, yaşamı ve şiirleri
Atatürk Nutuk (özet)
Beyaz Gemi - Cengiz Aytmatov
Göktürk Kitabeleri
Akdeniz bölgesi, tarihi ve turistik yerleri
Tam Sayı Problemleri ve EBOB EKOK
Mitoz Bölünme
Canlıların Ortak Özellikleri
Doğal kaynakların bilinçsizce tüketilmesi
Ege bölgesi turistik yerleri
Türk Dilinin Tarihi Gelişimi
Yaban Romanı Özeti
Hayvanları Koruma Günü ve Şiirler
Beş Hececiler
Basit makinalar
Genel Kapak - 1
Dil Nedir ve Türk Dilinin Evrimi
Hz. Muhammedin Hayatı
Açılar
Fransız ihtilali
Dünyanın Oluşumu ve Yapısı
Ege Bölgesi Tarihi Yerleri
Cumhuriyet Bayramı ve Atatürk
Hücre ve Organeller
Öğretmenler günü ve öğretmen şiirleri
Bilişim Nedir ?
Hücrenin yapısı ve görevleri - Plan
Pembe incili kaftan
Maddelerin ayırtedici özellikleri ve sınıflandırılması
Doğal Sayıları ve Doğal Sayıların Özelliklerini Kavrama
Dünyanın Şekli ve Hareketleri - Öss Soru ve Cevaplar
24 Kasım öğretmenler günü
Türkiyenin iklim tipleri
Akarsular ve Göller
Hz. Muhammedin Hayatı
Kitle iletişim araçları
Coğrafi keşifler ve nedenleri
Sefiller - Victor Hugo ( Özet )
Sözcükte anlam
Araba sevdası
Çalıkuşu
Biyoloji Kapak - 01

9 Mart 2010 Salı

Fare ve akrep karşı karşıya



Fare ve akrep karşı karşıya
Fare, sarı akrep avında… Oldukça zehirli olan sarı akrepleri yakalamak fareler için oldukça tehlikelidir…

Kendi kendine sansür uyguluyor

Kendi kendine sansür uyguluyor

Microsoft'un arama motoru Bing, yasaklara uyum sağlamakla kalmayıp, kendi yasaklarını yarattı.

Microsoft'un Google'a rakip olarak çıkardığı Bing, Orta Doğudan gelen aramalara hiçbir baskı olmadan kendi kendine sansür uygulamaya başladı.

Microsoft'un arama motoru Bing, yasaklara uyum sağlamakla kalmayıp, kendi yasaklarını yarattı.

Orta Doğu ülkelerinde yapılan aramalarda çıplaklık, erotizm ve cinsellik çağrışımı yapan her öğe engelleniyor.

Bing bunu, hükümetlerin isteği ile değil kendi inisiyatifi doğrultusunda gerçekleştiriyor.

8 Mart 2010 Pazartesi

YENİ BİR AHİT



YENİ BİR AHİT


Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.

Ve yer şekilsiz ve boştu ve derinliklerin yüzünde karanlık hüküm sürüyordu. Ve Şeytan, "Eh, bundan iyisi can sağlığı." dedi.

Ve Tanrı, "Işık olsun" dedi ve ışık oldu. Ve Tanrı, "Yeryüzü çimenler çıkarsın, otlar tohum versin ve meyve ağacı meyve versin" dedi ve Tanrı bunların güzel olduğunu gördü. Ve Şeytan, "Eyvah, çevre elden gidiyor." dedi.

Ve Tanrı, "İnsan'ı kendi suretimizde, bize benzer yaratalım ve o denizdeki balıklara, havadaki kuşlara ve yerdeki hayvanlara ve dünya üzerindeki her şeye ve yerde sürünen her sürüngene hâkim olsun" dedi. Ve böylece Tanrı İnsan'ı kendi suretinde yarattı; erkek ve kadın olarak onları O yarattı.

Ve Tanrı, Erkek ve Kadın'a baktı ve onların zayıf ve formda olduklarını gördü.

Ve Şeytan, "Hah, ben bu oyuna tekrar nasıl dahil olabileceğimi biliyorum" dedi.

Ve Tanrı dünyayı brokoli ve karnabahar ve ıspanak ve her cins yeşil ve sarı sebzeyle donattı ki Erkek ve Kadın uzun ve sağlıklı ömür sürsünler.

Ve Şeytan McHonald'ı yarattı. Ve McHonald bir buçuk milyona iki katlı çizburgeri çıkardı. Ve Şeytan Erkek'e, "Bununla patates kızartması da ister misin?" dedi. Ve Erkek, "Büyük boy olsun" dedi. Ve Erkek 3 kilo aldı.

Ve Tanrı sağlıklı yoğurdu yarattı, ta ki erkeğin o kadar güzel bulduğu kadın, vücudunun biçimini korusun. Ve Şeytan çukulatayı getirdi. Ve kadın 3 kilo aldı.

Ve Tanrı, "Çıtır çıtır taze salatamın tadına bir bakın" dedi.

Ve Şeytan Dond-gida'yı yarattı. Ve kadın 5 kilo aldı.

Ve Tanrı dedi ki, "Sizlere kalbinizin sağlığı için sebzeler gönderdim ve onları pişirmeniz için zeytin yağı."

Ve Şeytan derin tavada kızartılmış bifteği getirdi. Biftek o kadar çoktu ki kendine özel bir tabakla yenebiliyordu. Ve Erkek 5 kilo aldı ve kolestrolü ta arşa yükseldi.

Ve Tanrı spor ayakkabıları getirdi ve Erkek aldığı fazla kiloları vereceğine and içti.

Ve şeytan kablolu televizyonu ve uzaktan kumandayı getirdi, ta ki Erkek programdan programa geçerken enerji sarf etmesin.

Ve Erkek bir on kilo daha aldı.

Ve Tanrı, "Bahsi yükseltiyorsun Şeytan" dedi. Ve Tanrı patatesi getirdi. Bu doğal olarak besinle dolup taşan ve yağsız bir sebzeydi. Ve Şeytan sağlıklı kabuğu soydu, nişastalı merkezi kıymık kıymık kesti ve derin yağda kızarttı.

Ve Erkek uzaktan kumandasına sarıldı ve patates cipslerini yedi ve kolesterol içinde yüzdü.

Ve Şeytan bunu gördü ve "Güzel oldu" dedi. Ve Erkek kalp krizi geçirdi. Ve Tanrı içini çekti ve dörtlü baypas ameliyatını yarattı. Ve Şeytan Erkek'in sağlık sigortasını iptal etti.

Ve Tanrı Kadın'a tavuğun derisini nasıl çıkartacağını ve besleyici tam kepekli kahverengi pirinci nasıl pişireceğini gösterdi.

Ve Şeytan light birayı yarattı ki Erkek vücudunu alkolle zehirlerken ve bu sefer tatsız tuzsuz içkiden aynı keyfi almak için iki misli içerek doğru bir iş yaptığını sansın. Ve Erkek 5 kilo daha aldı.

Ve Tanrı hayat veren soyayı yarattı.

Ve Kadın cheese cake ve çikolata diyarına sefere çıktı ve döndüğünde Erkeğe sordu, "Şişman görünüyor muyum?"

Ve Şeytan, "Her zaman doğruyu söyle" dedi. Ve Erkek doğruyu söyledi.

Ve Kadın erkeğin huzurundan ayrıldı ve boşanma avukatının diyarına gitti.

ÇUVALI ASLA UNUTMAYIN..

ÇUVALI ASLA UNUTMAYIN...

Bir kurdu avcılar fena halde sıkıştırmıştır. Kurt ormanda oraya buraya kaçmakta, ancak peşindeki avcıları bir türlü ekememektedir. Canını kurtarmak için deli gibi koşarken bir köylüye rastlar. Köylü elinde yabasıyla tarlasına girmektedir. Kurt, adamın önüne çöker ve yalvarmaya başlar.
'Ey insan ne olur yardım et bana, peşimdeki avcılardan kaçacak
nefesim kalmadı, eğer sen yardım etmezsen biraz sonra yakalayıp öldürecekler.

Köylü bir an düşündükten sonra yanındaki boş çuvalı açar, kurda içine girmesini söyler. Çuvalın ağzını bağlar, sırtına vurur ve yürümeye devam eder.
Birkaç dakika sonra da avcılara rastlar. Avcılar köylüye bu civarda bir kurt görüp görmediğini sorarlar, köylü 'görmedim' der ve avcılar uzaklaşır.

Avcıların iyice uzaklaştığından emin olduktan sonra köylü sırtındaki torbayı indirir, ağzını açar, kurdu dışarı salar.
'Çok teşekkür ederim' der kurt, 'Bana büyük bir iyilik yaptın'

'Önemli değil' der köylü ve tarlasına gitmek üzere yürümeye başlar.

'Bir dakika' diye seslenir kurt: Çok uzun zamandır bu avcılardan kaçıyorum,
çok bitkin düştüm, açım, kuvvetimi toplamam için bir şeyler yemem lazım ve
burada senden başka yiyecek bir şey yok.'

Köylü şaşırır:
'Olur mu, ben senin hayatını kurtardım.'
'Yapılan iyiliklerden, verilen hizmetlerden daha çabuk unutulan bir şey
yoktur' der kurt.

'Ben de kendi çıkarım için senin iyiliğini unutmak ve seni yemek zorundayım.

' Bir süre tartıştıktan sonra, ormanda karşılarına çıkacak olan ilk üç kişiye bu konuyu sormaya ve ona göre davranmaya karar verirler.

Karşılarına önce yaşlı bir kısrak çıkar.
' Ne vefası ' der kısrak, 'Ben sahibime yıllarca hizmet ettim, arabasını çektim, taylar doğurdum, gezdirdim. Ve yaşlanıp bir işe yaramadığımda beni böylece kapıya koydu...

'Bir sıfır öne geçen kurt sevinirken bir köpeğe rastlarlar.
'Ben hizmetin değerini bilen bir efendi görmedim' der köpek, '
Yıllardır sadakatle hizmet ederim sahibime koyunlarını korurum, yabancılara saldırırım, ama o beni her gün tekmeler, sopayla vurur...'

Kurt köylüye döner, 'İşte gördün' der. Köylü de son bir çabayla
'Ama üç diye konuşmuştuk, birine daha soralım, sonra beni ye' diye cevap verir.
Bu kez karşılarına bir tilki çıkar.
Başlarından geçenleri, tartışmalarını anlatırlar.
Tilki hep nefret ettiği kurda bir oyun oynayacağı için keyiflenir.
'Her şeyi anladım da' der tilki
'Bu küçücük torbaya sen nasıl sığdın?
'Kurt bir şeyler söyler, tilki inanmamış gibi yapar:
'Gözümle görmeden inanmam...
'İşin sonuna geldiğini düşünen kurt torbaya girer girmez,
tilki köylüye işaret eder ve köylü torbanın ağzını sıkıca bağlar.
Köylü eline bir taş alır ve 'Beni yemeye kalktın ha nankör yaratık' diyerek torbanın içindeki kurdu bir süre pataklar.

Sonra tilkiye döner
'Sana minnettarım beni bu kurttan kurtardın' der. Tilki de 'Benim için bir zevkti' diye cevap verir. O an köylünün gözü tilkinin parlak kürküne takılır, bu kürkü satarsa alacağı parayı düşünür ve hiç beklemeden elindeki taşı kafasına vurup tilkiyi öldürür.
Sonra da torbanın içindeki kurdu ayağıyla dürter:
'Haklıymışsın kurt, yapılan iyilikten daha çabuk unutulan bir şey yokmuş...'

Derleyenin CAN DÜNDAR olduğu söyleniyor.


Not: Vefa duygusunu tüketen "millet" olamaz.

7 Mart 2010 Pazar

GÖRSEYDİM

GÖRSEYDİM
Belki de inanırdın sende günün birinde,
Kalbimi söke söke ellerine verseydim.
Yeri göğü var eden sebebler zincirinde,
Aşktan yana ne varsa yüreğine serseydim.

Günlerine yıl oldum, yıllarına asırdım
Hiç yazmadığın şiir, çözemediğin sırdım
Ayağının altından ırmaklar akıtırdım,
Bir parça kadir kıymet bilişini görseydim....

Kuruttuğun dudaklar kınar avuçlarını
Devasıydın, çok gördün pınar avuçlarını
Çözülünce güneşi söndüren saçlarını,
Bir de yanan bağrıma salışını görseydim


Aşk, deli gömleğiyle sana akıl vermekmiş
Aşk, yolda beni değil, hep seni yürümekmiş
Yanaklarında yanmak, gamzende erimekmiş,
Yüzüme bir defacık gülüşünü görseydim.

Varlığında varoldum, varın yoktanda olsa
İnsafına terkettim,canı haktanda olsa.
Gerçeği neme gerek, yalancıktanda olsa,
Bir günde şu gönlümü alışını görseydim.

Bir bilsen çiçek yüzlüm,bir bilsen bu dert niçin
Ayağına taş değse kanardım için için
Ölsem, öldüğüme de yanardım senin için,
Ardımda boynu bükük kalışını görseydim.

O aşk ki, ne öldürür ne sensiz yere salar
Üstüme zemzem diye gözyaşını atsalar,
Mezarımın üstünü cam ile kapatsalar,
Kokunu duymasamda, gelişini görseydim.

Bayram MECİT

İŞ TELEFONU

İŞ TELEFONU

Ev telefonu hayli yüksek gelince, ev halkı toplanmış

Baba : 'Yahu bu korkunç bir fatura. Ben bu telefonu asla kullanmıyorum,
hep çalıştığım şirketteki telefonu kullanıyorum. '

Anne : 'Aynen ben de... Akşama kadar çalıştığım bankada elimin altında
telefon. Ne yapayım bunu.'

Oğlan : 'Vallahi ben de Şirketimin bana verdiği cep telefonu ile bütün
görüşmelerimi yapıyorum.'

Kız : 'E benim de Şirket hattım var. Ev telefonunu hiç kullanmam ki..'

Herkes aniden evdeki hizmetçiye döner ve cevap arar gözle bakarlar...

Hizmetçi : 'Eee... Problem ne o zaman? Sanırım hepimiz iş telefonlarını
kullanıyoruz. .
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...