Prof. Dr. Bekir Sıtkı ŞAYLI,
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi ve
A. Ü. Tıp Fakültesi-Eti Holding Araştırma Projeleri Yürütücüsü
Ankara, Mayıs 2000
Bor nedir?
B sembolüyle tanınan bor elementi çok az miktarlarda olmak üzere yer kabuğu ve dolayısıyla bitki, hayvan ve insanların yaşadığı ortamlarda bulunan metal olmayan bir madendir. Doğal koşullarda serbest değil, oksijenle bağlanmış olarak bulunur -böyle bir bileşiğe borat adı verilir. Bor bileşiklerinin en basitleri bor oksit (B203) ve borik asit (H2BO3) iken kalsiyumla birlikte bulunana kolemanit, kalsiyum-sodyumla bulunana üleksit ve sodyumla bağlı olana boraks denir. Borik asit protein ve karbonhidratlarla da birleşebilir.
Suda hemen eriyen boratlar kokusuz beyaz kristal granüller veya toz halindedirler. Bor oksit ve borik asit aynı zamanda en sık rastlanan bor bileşikleri olup özellikle okyanuslardan buharlaşarak havaya karışan borik asit yağmur ve karla toprağa inip yeraltı ve yerüstü sularıyla etrafa yayılır.
Bor ve bileşikleri nerelerde bulunurlar?
Yukarda belirtildiği gibi kayalar, denizler ve yeraltı-yerüstü suları bor içermektedirler. Sebze ve meyve türleri dahil bitkiler elementi toprak ve sudan alırlar, o yolla da hayvan ve insanlara geçer. Ayrıca yer kabuğunun bazı kesimlerinde sınai ve ticari amaçlarla kullanılabilecek zenginlik veya büyüklükte bor mineralleri yatakları vardır. Yurdumuz bu ülkelerin başında gelir. En kaliteli kolemanit çeşidinin keza ülkemizde olduğu anlaşılmaktadır.
Bor bileşikleri nerelerde kullanılırlar?
Yüzlerce ürünün yapımında kullanılan bor bileşiklerinin üretim ve kullanım alanları ana başlıklarla şöyle verilebilir:
- Cam, porselen ve seramik eşya sanayii
- Yanmaz, daha yerinde deyimiyle, geç alevlenir eşya yapımı (itfaiye giysileri, elektrik kabloları, fren balataları, atom reaktörleri vb sistemlerde soğutucu ya da ısınmayı geciktirici, yüksek enerjili yağ)
- Cam yünü (ve onun kullanıldığı yüzlerce alan)
- Tekstil kimyasalları, deri giysileri
- Fotoğraf kimyasalları
- Mobilya ve benzeri ahşap eşyayı koruyan sıvılar
- Yapay gübre katkı maddesi
- Kağıt sanayii ürünleri, yapıştırıcılar
- Böcek öldürücüler
- Krem, pudra ve deodoran (koku giderici) gibi kozmetikler
- Diş macunu, merhem, deri ve göz hastalıkları antiseptikleri gibi ilaçlar, ve
- Sabun, çamaşır ve bulaşık tozları.
Ne kadar çok ve değişik kullanım alanları!..
Söylenenlerden kolayca anlaşılacağı üzere listeye uzatmak mümkün. Cam, porselen ve benzeri ürünlerin yapısındaki bor bileşikleri suda eriyip serbest hale geçemedikleri için çevre kirliliği söz konusu edilemez. Zamk, yanmaz eşya ve mobilya koruyucusu amacıyla kullanıldığında kısmen çözülür, yani, suda az da olsa eriyip çevreyi bulaştırırken ağırlık olarak % 15 kadar eklenen çamaşır ve bulaşık deterjanlarıyla yapay gübre, böcek öldürücü ve sağlık-güzellik malzemelerindeki bor bileşikleri suda kolayca eriyip ortama yayılırlar. Ayrıca kömürlü elektrik santralı gibi tesislerin külleriyle etrafa saçılırlar.
Bor daha önceleri kullanılmış mı?
Uzun süreler böcek, mikrop öldürücü ve yara kurutucu nitelikleri yüzünden insanlara da uygulanmış ama sonraları yerini yeni ilaçlara bırakmıştır. Günümüzde pudraya % 5, ağız ve diş temizleyicilerine %0.5 kadar ve bazı merhemlerle koku gidericilerine belli oranlarda katılmaktadır.
Bor çevremize nasıl ve nereden gelir?
- Denizler, yanardağlar ve kaplıcalar başta olmak üzere kayalardan, topraktan ve yeraltı sularıyla sonbaharda dökülen yapraklardan
- Sanayi ürünlerinin yapımı sırasında
- Atıklardan (özellikle deterjan, sabun ve daha az olmak üzere gübre, böcek öldürücü, yapıştırıcı ve kozmetiklerden), ve
- Kömürle işletilen güç kaynaklarının küllerinden.
Bor ve bitkiler
1920'lerde bor madeninin bitkilerin normal gelişmesi ve optimal derecede ürün vermeleri için gerekli olduğu öğrenilmiştir. (Böyle maddelere esansiyel denir). Baklagiller, pancar, elma gibi bitkilerin bor gereksinimleri yüksek; pamuk, tütün, marul, şeftali ve kiraz gibilerinki orta; tahıl, patates ve çileğinkiler azdır. Gerektiğinde gübreye eklenen borla toprak zenginleştirilmektedir. Ne var ki toprak ve sudaki miktarı yükselir ve bu yükseklik uzun süre devam ederse bitkiye zarar verir, hatta kurumasına yol açar (herbisit etki).
Vişne, elma, üzüm, fındık ve ceviz gibi meyvelerle fasulye, biber gibi sebzelerde yüksek; buğday ve öteki tahıl çeşitleriyle elbette unda pek az bor vardır. Et, süt ve yumurta gibi hayvansal ürünlerin bor düzeyleri de düşüktür.
İnsanlar borun etkisine nasıl maruz kalırlar?
- Hava ve sudaki bor mineralleriyle temas ederek.
- Bor yataklarından zengin havzalardaki yeraltı ve yerüstü sularını içerek ve kullanarak.
- Bor yoğunlukları yüksek yiyecek ve/veya içecekleri alarak.
- Ocak veya fabrikalarda çalışarak.
- Sabun, deterjan gibi temizleyici ve beyazlatıcılarla güzellik malzemesi ve benzeri maddeleri yapan yerlerde çalışarak veya bu tür ürünleri kullanarak ki sonuncu grup hemen tüm insanları kapsar.
Bor vücuda hangi yollardan girmektedir?
Bor mineralleri üretiminin 1990 rakamlarına göre en az 3 milyon ton/yıl bor asidi olduğu, bunun yaklaşık 930,000 ton bora karşılık geldiği göz önünde tutulursa, bu miktarın önemi açıkça takdir edilecektir. İnsan vücuduna bor doğal olarak:
- Yiyecek ve içeceklerle ağız
- Tozların buruna dolmasıyla solunum ve
- Deri olmak üzere 3 yoldan girebilir.
Vücuda giren bor mineralleri ne olur?
Hangi yolla girerse girsin, % 90-95 kadarı ilk 24 saatte hiç değişmeden idrarla atılır. İlk 48 saatte çıkarılan miktar % 95-96'ya ulaşır. Kısaca, vücutta pek tutulmaz; sadece, kemik, tırnak ve kıllarla karaciğer ve dalak gibi organlarda biraz birikir. Aynı şekilde ter ve gaitayla da uzaklaştırılır.
Bora maruziyet veya borla çevresel temas nasıl olur?
Bor yatakları üzeri veya yakını yahut içme ve kullanma suları bor yoğunlukları yüksek yerlerde doğup büyüyenler ve yaşamlarını oralarda sürdürenler bor ve bileşiklerine yaşam gereği, yani, çevre yoluyla ve temelde yiyecek ve içeceklerle maruz kalmaktadırlar.
Böyle bir ortamda yaşayan kişi eğer maden ocağı veya fabrikasında çalışırsa bor ve bileşiklerine özellikle tozlar, yani, hem çevre hem iş/uğraşı yoluyla maruz kalacaktır. Ki böylesine temasın ilkinden daha etkin olması beklenir.
Buna karşılık yataklardan uzak veya bordan fakir toprakların insanı ocak ve fabrikalarda çalışıyorsa minerale meslek/uğraşı sonucu maruz kalacak demektir. Bununla beraber borun hemen her yerde bulunduğu, eski deyimiyle "hazır ve nazır" olduğu hatırlanırsa gruplar arasına kesin sınır çekilemeyeceği kabul edilecektir.
Bor canlıları nasıl etkilemektedir?
Az önce değinildiği üzere bitkilerin normal gelişmeleri için alınması zorunlu bir besin maddesidir. Fakat gübre, toprak veya sudaki miktarı artar, dozu yükselirse bitkiyi kurutur. Yine de bitkiler arasında bordan çok ve çabuk veya daha az etkilenenler olmak üzere önemli farklılık gözlenir. Asma, elma, zeytin ve pamuk noksanlığa duyarlı; bezelye, çeltik, soya, çilek ve buğday dirençlidirler. Bazı ülkelerin toprakları bu ihtiyacı karşılayamayacak kadar bordan fakirdirler.
Hayvanlara etkisini anlamak için sayısız denecek kadar çok çalışma yapılmıştır. Bulgulara geçmeden bu tür deneylere ilişkin bazı noktaları hatırda tutmakta yarar vardır. Şöyle ki:
- Fare, sıçan ve kobay gibi denekler birkaç yüz gram, tavşan gibileri birkaç kilo ağırlığındadırlar.
- Genelde doğadan uzak laboratuar ortamında yetiştirilmiş olup deneycinin planına uygun koşullarda deneye tabi tutulurlar.
- Değişik hayvan türleri sonuçları farklı çıkabilir.
- Deneycinin gözlem ve yorumu bir başkasınınkinden ayrı olabilir.
Bazı önemli bulgular nelerdir?
Bor elementi genellikle borik asit şeklinde ya yem veya sulara katmak yahut hortumla doğrudan mideye bırakılmak suretiyle verilir. Sonuçlar bor miktarı yanı sıra süreye bağlı kalarak kısa, orta ve uzun vadeli etkiler diye gözden geçirilir.
İlk ağız etkilere şu örnekler gösterilebilir: Ağız yoluyla kg vücut ağırlığına 3000-4000 mg gibi pek yüksek dozlar sıçanda depresyon, sarsaklık, titremeler yaratıp hayvanı ölüme götürür; farelerde ayrıca ishal, köpeklerde kusma meydana gelir. Kobay derisine açılan yaraya 24-72 saat süreyle borik asit sürülürse sadece hafif bir tahriş görülür. Tavşanın gözüne bastırılan 100 mg borik asit kızarıklık ve kabarcık oluşturur. Eğer hemen yıkanırsa bir şey kalmaz. Toz solundurulursa keza tahriş gözlenir. Öte yandan disodyum tetraborat pentahidrat veya monohidrat tesirsiz kalmışlardır.
Orta vadeli etkiler şöyle özetlenebilir: Fareler 1200-2500 ppm gibi oldukça yüksek dozlara 90 gün dayanırlarken 10-20 bin ppm gibi ileri derecedeki dozlarda ölür ya da sarsaklaşıp bitkin düşerler. Erkeklik organları zarara en çok maruz kalan organlar olup 5000 ve daha yukarı düzeydeki borun etkisiyle ufalır, dejenerasyona uğrarlar; cinsel güç yitirilir.
Uzun süreli etkilere sıçanlara ilişkin veriler ışık tutabilir: içme suyuna katılan kg ağırlığa 0.84 mg miktardaki bor herhangi zarar yaratmazken miktar artar süreç uzarsa başta erkeklik organları olmak üzere çeşitli sistemlerin harabiyeti görülür. Akciğer iltihabı gelişir. Aşırı bor yoğunluğu gebeliği de bozar, bozmadığında yavrulara zarar verir. Öte yandan 42 gün süreyle günde kg vücût ağırlığı başına 157 mg borlu besin alan sığırlarda olumsuzluk gözlenememiştir. Deneylerden çıkan sonuç hedef, yani, haraplığa uğrayan asıl organın testis olduğu fakat bor yedirilmesine ara verildiğinde ufak dozların yarattığı tersliğin ortadan kalktığıdır.
İki ana kavram
Araştırmalarla iki ana kavram geliştirilmiştir:
- NOAEL: Olumsuz etkinin gözlenmediği bor düzeyi.
- LOAEL: Olumsuz etkinin gözlendiği en düşük bor düzeyi.
Borla temasın başka olumsuzlukları var mı?
Bor bileşikleriyle temasın kansere yol açtığı, genleri değiştirdiği yahut yüksek yoğunluklarda bile kromozom düzensizliğine sebep olduğu belgelenememiştir.
İnsana gelince...
Bildiklerimiz doğrusu çok değil. İnsanı öldürecek miktarın boraks ve borik asit cinsinden 30 gramın üzerinde olabileceği düşünülmektedir. Sonraları 88.8 gr borun dahi ne öldürdüğü ne de ciddi bir hasar yaptığı anlaşılmıştır. Yine de kısa sürede ve yüksek miktarlarda bor alınınca veya tozuna maruz kalınınca kusma, ishal, baş dönmesi, titremeler gibi zehirlenme belirtileri gözlenirken deride döküntüler oluşur, karaciğer, böbrekler ve merkezi sinir sisteminde bozukluklar ortaya çıkar.
ABD'deki bir zehirlenme izleme merkezine 5 yıl içersinde herhangi ölüm vak'ası gelmediği gibi sanayi kesiminden örnek de bilinmemektedir. Bununla beraber sürekli ve orta yoğunluklu temasa bağlı olarak burun, boğaz ve gözlerde tahriş (yanma, kızarma, sulanma) ve soluklanmada sıkıntı beklenir. Günde 4-5 gr borik asit veya karşılığı boraks yenirse iştiha kaybı, midede dolgunluk, bulantı, baş ağrısı ve dönmesi meydana çıkar. Elli gün süreyle 0.5 g borik asit alınınca da benzer yakınmalar gözlenir. Mamafih ocak ve fabrikalarda en az 7-8 yıl çalışanlarda zararlı herhangi etki belirlenememiştir. Hormon bozukluğu saptanamamaktadır. Günde 24 mg bor alan erkek işçilerin çocuk sayısında azalma, kusurlu doğumlarda artma kanıtlanamamıştır.
1970'lerde iki Rus araştırıcı bor tozlarıyla temas eden işçilerin sperm sayısında düşüklük, cinsel hayatlarında gerileme bildirmişlerse de bulgular başkaları tarafından desteklenmediği için gözlemler kuşkuyla karşılanmıştır.
Vücut bor düzeyi saptanabilir mi?
Elbet. Kan ve idrar analizleriyle bor miktarı ölçülebilir. Ne var ki bunun yarar sağladığı söylenemez; çünkü, vücuda giren madenin tamamına yakını 1-2 gün içersinde idrarla atılır. Kanda 0.00-0.74 ug/ml, idrarda 0.38-7.80 ug/ml arasında değerler rapor edilmiştir. Batılı ülkelerde diyetle günde 2-5 mg B alındığı, küçük bir şişe şarap içilmişse buna 3-4 mg'm daha eklenebileceği bildirilmektedir. Çay, kahve, meyve ve maden sularıyla da ekstradan bor alınır. Birçok insan içersinde bor bulunan mineral-vitamin tabletleri kullanmaktadır.
Borun yararları yok mu?
Olmaz mı! Başta kalsiyum ve D vitamini olmak üzere vücut minerallerinin düzenlemesinde rol oynar, kalsiyum ve magnezyumun azalmasını önleyerek kemik yapısını korur. Bordan fakir beslenme kemik erimesi ve kırılmasına yatkınlık yaratır. Küçüklerin öğrenme yetenek ve okul becerilerinin artmasına katkıda bulunduğu ileri sürülmüşken atletik yapının gelişmesi ve sportif performans için tablet şeklinde bor alındığı bilinmektedir. Mikrop öldürücü, yara kurutucu etkilerine esasen değinilmişti. Hatta vücut yağlarını erittiği iddia edilmektedir.
Ne var ki insan oğlu bu tür bileşiklerin yararlarından çok zararları üzerinde durmaktadır.
Yurdumuz ve bor
Osmanlı İmparatorluğu döneminde 1861 Madin Nizamnamesinin uygulamaya konmasıyla Balıkesir'in Susurluk ilçesinin Aziziye ve Sultançayırı köyleri dolaylarında 1865'ten itibaren önce Fransız, sonra İngilizler bor üretip Avrupa'ya ihraç etmişler. Bölgedeki faaliyet 1950'lere dek sürmüş, sonra firmalar ayrılmış, yeraltı kuyuları kapatılmıştır.
Ülkemiz bor yatakları itibariyle yeryüzünün en zengin ülkesi olup Eskişehir'in Kırka beldesi, Kütahya'nın Emet ve Hisarcık ilçeleriyle Bursa'nın Kestelek köyü üzerinden Balıkesir'in Bigadiç ilçesine kadar kilometrelerce uzunlukta cevher yataklarına sahiptir. Buralarda borat işleme tesisleri, Bandırma'da Boraks ve Asit Fabrikaları vardır. Belli başlı yeraltı servetlerimizden biri budur.
Anadolu'nun bor mineralleri üzerine jeolojik ve teknolojik konuları içeren ve dünya kaynaklarına geçen araştırmalar gerçekleştirilmişse de Ege Üniversitesi öğretim üyeleri tarafından yapılan biri dışında toplumla ilgili herhangi çalışma bulunmamaktadır. Ben ve arkadaşlarım 1995'tenberi bor ve bileşiklerinin insan sağlığına etkilerini incelemekteyiz. Aşağıda özetlenen bulgular ayrıca uluslararası tartışmalara sunulmuş ve Dünya Sağlık Örgütü'ne kaynak olmuştur.
Bor kısırlığa yol açıyor mu?
Hayır!
Yukarda vurgulandığı gibi uzun süreyle ve yüksek miktarlarda borik asit yedirilen deneklerde bordan zarar gören asıl organ testisler. Ne var ki etkinin hangi yolla geliştiği, borun organı nasıl dejenerasyona uğrattığı yeterince anlaşılmış değildir.
Bugüne kadar 2200'e yakın insanla yüz yüze görüşmeler yaptık, kendileri ve aile üyelerine yönelik bilgiler aldık. Bunların % 60 kadarı fabrika ve ocak işçileri, geriye kalan % 40'ı bor havzaları yaşayanlarıdır. Oralarda doğup oralarda ömürlerini geçirmektedirler. Yani, elemana çevre yoluyla ömür boyu maruzdurlar. İncelenen 12 bölgede çocuksuz ailelerin oranı % 0.0-6.5 arasında değişirken ortalama % 3.04 kadardır. Eğer çevre ve meslek nedeniyle riskli toplum ele alınırsa yine benzer oranlara gelinir.
Bu rakamlar bor yatakları dışındaki evlilikler arasındaki çocuksuz eşlerinkinden daha yüksek değildirler. Yurdun çeşitli kesimlerinde başka araştırıcıların buldukları oranlardan da farklı çıkmamıştır. Yöreler arasında anlamlı fark yoktur. Ki ister çevre yoluyla ister iş/uğraşı sonucu bor etkisi altında kalsın bor havzaları insanlarının çocuk edinme güç ve yetenekleri olumsuz yönde etkilenmemektedir.
Aile analizleri nasıl sonuç verdi?
Eğer bir yerde bir etken varsa ve belli bir olaya, bir hastalığa yol açıyorsa o hastalık veya bozukluğun kişiler ya da aileler içersinde yığılması beklenir. Örneğin, soruşturma kapsamındaki kişi çocuksuz ise amca veya halanın, dayı veya teyzenin yahut kardeşlerinden birkaçının da çocuksuz olmaları beklenir. Sözün kısası, eğer bor kısırlığa sebep oluyorsa soruşturulan kişinin aynı yerlerde yaşayan ataları, kardeşleri ve çocukları arasında kısırların daha fazla oldukları gözlenecektir.
Bor yörelerinin incelediğimiz 13,000 kadar evliliğinden çocuk sahibi olamayanlar % 3.2 civarında çıkmıştır. Bu rakam bor yatakları dışından gelen kontrol toplumlarınınki kadardır. Gerek soruşturulan gerekse aile bireyleri arasında geç gebelik vb olaylar oldukça seyrektir. Tüm verilerden yararlanarak vardığımız sonuç odur ki belki yüzyıllar boyunca yiyecek ve içeceklerle yüksek denebilecek miktarlarda bor alan kişilerin çocuk yapma yetenek ve güçleri bozulmamaktadır. Bu sonuç dünyadaki ilklerden biri olmuştur.
Borla temas düşük ve ölü doğumları arttırıyor mu?
Borla temasın bu gibi olayları arttırıcı etki yaptığını ortaya koyamadık. Gerçi ailelerin % 8-12 kadarında bir gebeliğin düşükle, % 2-5 kadarında ölü doğumla sonlandığı saptanmışsa da rakamlar Türkiye'nin herhangi kesiminde rastlanabileceklerden daha yüksek değildirler. Soruşturma kapsamındaki binlerce aileden düşük ve ölü doğum(lar) yüzünden çocuksuz kalmış olanlar doğrusu birkaç çifti geçmemiştir.
Herkes bilir ki fötal kayıp adı altında toplanan düşük ve ölü doğumların sebepleri pek çoktur ama aralarında borun bulunduğu ileri sürülemez.
İster erken ister geç, yitirilen bebeklerde çeşitli kusurlar olabilir. Yine de örneklerin büyük çoğunluğunda belli bir düzensizlik gözlenemez. Bazıları gözden kaçmış bile olsa bize bildirilen örneklerin sıklığı % l'lerde kalmıştır -yüksek sayılamayacak bir oran. Böylece bor ve bileşikleriyle temasın gebelik ürünlerini olumsuz yönde etkiledikleri savı destekten yoksun kalmaktadır.
Bor teması altındakilerin çocuklarından ölenler daha mı fazla?
Elimizdeki bilgiler bor yöresi insanının çocuklarının daha fazla öldüklerini göstermeğe yetmemektedir. Anadolu'nun birçok yerinde bebek ve erken dönem çocuk ölüm hızları hala yüksektir ve ne yazık ki ateşli mikrobik hastalıklar ölüm sebeplerinin başında gelmektedir.
Bor bölgelerinin ölümlerden dolayı çocuksuz kalmış çiftlerinin sayısı parmakla gösterilecek kadar çıkmıştır.
Bazı kurumlar insanın alacağı bor miktarını kısıtlıyorlar mı?
- EPA, pamuk yağında 30 ppm, narenciyede 8 ppm kadar bor bulunmasını fakat daha yukarılarda olmamasını önermektedir.
- Aynı kurum eğer çevreye 100 pound ve daha fazla mineral yayılmışsa ilgililere haber verilmesini şart koşmaktadır.
- OSHA mesleğe bağlı iş yeri bor oksit tozlarıyla temas sınırım günde 8, haftada 40 saat işbaşı üzerinden 15 mg/m3 kadar bildirmektedir.
- MSH iş/uğraşı gereği temas sınırım 10 mg/m vermektedir.
Bor insan için de esansiyel bir maden midir?
Son yıllarda bilim dünyasında yoğunlaşan tartışmalara göre bu soruya büyük olasılıkla yakında olumlu yanıt verilecek ve insanın normal/sağlıklı yaşantısı için bor elementine ihtiyacı olduğu ilan edilecektir.
Kanaatimiz odur ki bugünkü düzeyleriyle kaldığı sürece bor ve bileşiklerinin olumsuz etkileri olduğu destekten yoksundur.
http://www.bigadic.gov.tr/
orta okullulara sesleniyorum eğer öğretmeniniz bor la ilgili bir ödev verdiyse kesinlikle bu siteye girin
YanıtlaSilbir işçi makına baskı işi ile ilgili olrak bor yağı ile sürekli teması olmuş, tıbbi belgelerinde bil.omuz tenisinovit bil. humeral epikondiliti ve ellerde dermatit gelişmiş tedavi görmüş, Meslek Hastalıkları Hastanesi meslek hastalığıdır demiş, SGK kabul etmemiş ve mahkeme tarafından sorulmakta, bu şikayetler ve hastalıklar mesleki mi? değil mi? literatür araştırırken bu makaleyi buldum, Bekir Şaylı hocama şükranlarımı sunarım, karar vermemde çok yardımı oldu saygılarımla, Ortopedi uzmanı. 16.05.2014
YanıtlaSil