28 Mayıs 2011 Cumartesi

Dünyanın En Yüksek Barajı

Dünyanın En Yüksek Barajı
Dünyanın En Yüksek Barajı
Devletlerin öncelikli yapıları barajlar, ülke topraklarına can verir ve enerji kazandırır. Avrupa bunun önemini anladığı için sürekli kuvvetli akarsuların önüne baraj çekip dururlar. Dünyadaki en yüksek baraj ise sağladığı enerji ve sulama sistemi ile Avrupalıların imrendiği bir barajdır.
Tacikistan'ın Vahş Irmağı'nın Afganistan sınırlarına yakın bir mevkisine kurulan Nurek Baraj'ı 16 metre derinliği ve 300 metre yüksekliği ile dünyanın en yüksek barajıdır. 9 birimli elektrik santrali ile toplam 2.700 MW enerjisağlar. Baraj, 700.000 hektarlık alana sulama yapacak kadar kaynak sağlar. Tacikistan'ın gözbebeğidir.

Dünyanın En Uzun Kara Yolu

Dünyanın En Uzun Kara Yolu
İki kıta boyunca kuzey-güney şeklinde devam eden bir yolun dünyanın en uzun yolu olması hiçte şaşırtıcı değil!
Dünyanın En Uzun Kara Yolu
Kara yolculuğunu seven insanlar, müziğini açıp gece gündüz direksiyon sallamaya bayılanlar, dünyanın en uzun kara yoluna hazır olun. Karavan sahiplerinin ve maceraperestlerin asla vaz geçemediği bir rotadan bahsedeceğiz.
1924 senesinde yapımına başlanmış ve tam olarak henüz bitmemiş (Panama bağlantısı yüzünden) halka 1940 yılında açılmış Pan Amerika, Amerika Kıtası'nın kuzeyini, güneyine birleştiren bir yol. Panama'da kopanyol 56 km'lik bir boşluktan sonra tekrar aynı isimle devam ediyor. Yaklaşık uzunluğu 25.622 KM olan Pan Amerika, Alaska'da başlayıp Arjantin'de son buluyor.
Dünyanın En Uzun Kara Yolu

Vatandaşın yeni deprem alarmı küstüm çiçeği

Vatandaşın yeni deprem alarmı küstüm çiçeği


Kimi her gün karıncaları, kimi çiçekleri, kimi de bulutları ve kuyuları takip ediyor. Doğadaki sıradışı olayları bir veri bankasında toplayarak değerlendiren Doğa Hareketleri Araştırma Derneği (DOHAD) bugüne kadar birçok depremi önceden haber verdi

Bundan yaklaşık 10 yıl önceki 7.4 büyüklüğündeki İzmit depremi, binlerce ölü ve milyonlarca dolarlık ekonomik kayıp ile tarihe geçen depremlerden biriydi. Bu deprem öncesinde medyada ve internet sitelerinin forum gruplarında doğada sıra dışı olarak nitelendirilen birçok olay gözlemlenmişti. Hatta bu türden olaylar Hacettepe Üniversitesi Fizik bölümünden Doç. Dr. Ülkü Ulusoy ile Osaka Üniversitesi`nden Prof. Motoji Ikeya`nın yazdığı Deprem Habercisi Olaylar ve Bilimsel Yorumlar adlı kitapta toplandı. 

Birçok deprem uzmanı, depremlerin yer, zaman ve büyüklüğünü önceden kestirebilecek bir teknolojinin icat edilmediğinde birleşse de deprem öncesi doğada garip hareketlenmelerin olduğu artık bilinen bir gerçek. Gerek hayvanlar gerekse bitkilerde gözlenebilecek bu değişimleri araştıran amatör bir grubun olduğunu ve çalışmalarının ciddiye alındığını biliyor musunuz? 

İstanbul ve çevresinde beklenen o `büyük deprem` için bir şeyler yapmak isteyen 450 kişi, www.sismikaktivite.org sitesinde biraraya geldi. Sanal ortamda giderek büyüdüler, 2002`de Doğa Hareketleri Araştırma Derneği`ni (DOHAD) kurdular. Amatör gözlemcilerin kimi elektrik mühendisiydi, kimi doktor kimi de eczacı... 

Bazıları köpekleri, bazıları karınca kolonilerini bazıları da kuyulardaki suyun sıcaklığını her gün gözlemeye, not ettikleri anormal durumları internette yayınlamaya ve hareketleri yorumlamaya başladılar. Sonuç ilginçti: Marmara`da hissedilebilir tüm depremleri dokuz gün öncesinden tahmin ediyorlardı. 

HER ŞEY OLABİLİR 
Hafta içinde Kütahya`nın Simav ilçesindeki 5 şiddetindeki depremden sonra Ahmet Mete Işıkara`dan çarpıcı bir açıklama geldi, Marmara`da 17 Nisan`a kadar 5 ve 5`in üzerinde bir veya iki deprem olursa sürpriz olmayacağını söyledi. DOHAD üyeleri, Işıkara`nın öngörüsünü destekleyecek hareketlenmelerin doğada henüz görülmediğini ancak onun açıklamalarından sonra daha dikkatli olduklarını söylüyor ve ekliyorlar: `Her an her şey olabilir...` 

Küçük bir damlayız ama dalga olabiliriz 

ÇINARCIK`TA Veli Göçer`in sitelerinden sağ çıkan 11 kişi arasında elektrik mühendisi Gürsel Akar`ın kızı da vardı. Bu mucize olaydan sonra Akar kendini bu işe adadı. Deprem bulutlarını ve su kaplumbağalarını gözlemlemeye başladı. Sabah 06.30`da uyanıyor. Eşini yolcu ettikten sonra su kaplumbağalarını biraz gözlemliyor. Fotoğraf makinesiyle biraz yürüyüş yapıyor. Bu spor amaçlı değil gökyüzünde deprem bulutu var mı, yok mu yürüyüşü. Gerisini Akar`dan dinleyelim: `Şu ana kadar olağandışı bir gözlemim olmadı ama olsa hemen siteye girerim. Özellikle fay hatları üzerinde fayların kırılması öncesinde gazlar ortaya çıkar. Bunlar yükselerek değişik bulutlar oluşturur. Bu bildiğimiz bulutlar gibi değildir. İnce ve uzun bulutlardır. Genellikle sabit dururlar. Rüzgar yönünün tersine hareket ederler. İlgimi çeken bazı bulutların fotoğrafını çekip gönderdim ama daha sonra onlar incelendi sonra deprem bulutu olmadığı anlaşıldı. İki adet su kaplumbağamız var onları gözlüyorum.` 

ÇOK FAYDALIYIZ 
Akar, gözlemlerini ise şöyle anlatıyor: `Deprem öncesinde çıldırmış gibi suyun içinden kaçmaya çalışıyorlar. Bu da bizim için bir parametre. Bugün Marmara`da deprem olduğunda sonucunun ne olacağını hepimiz biliyoruz. En azından biz bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Denizde küçük bir damlayız ama büyüyerek bir dalga da olabiliriz. Grubumuzun on binlerce üyesi olsaydı, çok daha fazla veri toplayabilseydik, sismograflarımızın sayısı daha da artsaydı şimdikinden çok daha faydalı işler yapabilirdik.` 

Onun çalışma yeri kuyular 
1999 depreminden sonra depremde kullanılan cihazlar üzerine amatörce araştırmalar yapan Doğa Hareketleri Araştırma Derneği (DOHAD) Başkanı tekstilci Fuat Ağalday, sismograflarla ilgileniyor. Kuyulara sensörler yerleştirilmesinde ve kaplıca gibi sahalarda çalışıyor. Ağalday şunları söylüyor: 
`Bizim örgütlü olduğumuz yer Marmara. Bu bölge için çalışmalar yapıyoruz çünkü üyelerimiz bu bölgeden bilgiler elde ediyor. Şu an Tekirdağ Yeniçiftlik, Çorlu, Manyas, Tuzla ve Sinanoba`da takip ettiğimiz kuyular var. Buralardaki suyun sıcaklığını, PH değerlerini, iletkenliğini gözlemliyoruz. Bazılarında manuel bir şekilde, bazılarında ise bilgisayarlar aracılığıyla elde edilen bilgiler oluyor. Bu bilgileri toplayıp veri tabanı oluşturuyoruz. Bunu 2005`ten beri yapıyoruz. Suyun değerleri mesela 51-52 derece şu an. 65`e çıktığında elbette önemli bir ayrıntı elde ediliyor ama tek başına bu yeterli olmuyor. Tek bir parametre yeterli değildir deprem için. Aynı zaman diliminde gözlem ağına yüklenen diğer bilgileri topladığımızda anormal bir hareketlenme gözlemleniyorsa veriler yine amatör grubumuz tarafından yorumlanıyor ve internet sitemizde uyarımızı yapıyoruz. Misal ben kuyu suyunda değişiklik gördüm. Hayvanlarda, elektronik aletlerde de aynı zaman dilimlerinde değişiklikler olması gerekiyor. Cep telefonlarının kilitlenmesi, şarjlarının doluyken aniden bitişi, arabalarda kullanılan teyplerdeki hafızaların silinmesi de bizim için parametredir.` 

Ağalday, geçen yaz Marmara`nın yaşadığı son büyük depremi, Gönen`deki 4.9 büyüklüğündeki depremi 12 saat öncesinde sitelerinde duyurduklarını söylüyor. 

Yaptıkları tahminler tutuyor 
Oğuz Gündoğdu(İ.Ü Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr.) : DOHAD`ı yakından takip ediyorum. Ve çalışmalarını çok önemsiyorum. Depremden sonra gelen bu dernek doğada olan anormallikleri kendi oluşturdukları bir ağla duyuruyor. Hepsi amatör ama önemli işler yapıyorlar. Deprem tahmini konusu çok tehlikeli, spekülasyona açık bir konu. Onlar da bunun farkında, köyün yalancı çobanı olmak istemiyorlar. Onun için sessiz sedasız önemli işlere imza atıyorlar. Onlara destek veriyorum. Sadece sanal ortamda kalmamalılar ve bu yaptıklarını projeye dönüştürmeleri, yaptıkları işi daha fazla ciddiye almaları gerekiyor. İçlerinde elektromanyetik eğrileri izleyen bir grup var mesela, çalışmalarını dikkatle izliyorum. Birçok deprem öncesinde yaptıkları tahminin tuttuğunu gördüm. 

Eğer küstüm çiçeği bir anda küserse yandık 
Depremi Çınarcık`ta yaşadılar. `Depremle ilgili hiçbir şey bilmiyorduk. Bir gün öncesinde deniz kabardı, denizanaları ölmeye başladı. Biz bunun ne anlama geldiğini bilmiyorduk, bunların hepsi birer parametreymiş` diyor Birsen Gedik. Bir muhabbet kuşu, köpekleri ve bir küstüm çiçeği var. Bu hal, onun her ne kadar doğa aşığı gibi görünmesine neden olsa da amacı başka: Muhabbet kuşunu beslemesi ve küstüm çiçeğini yetiştirmesi görevin bir parçası. Aynı zamanda her gün takip ettiğim bir de pusula var diyerek söze giriyor Birsen Gedik ve devam ediyor: 

KUŞLAR ÇILGIN GİBİ OLUYOR 
`Çınarcık`taki depremden sonra o bölgedeki bir sera sahibinden öğrendim küstüm çiçeğinin depremle bağlantısını. Deprem öncesinde küstüm çiçekleri küserek yapraklarını kapatıyorlar. O zamanlar bunu kimse bilmediği için bir yere de yormamışlar. Adı küstüm çiçeği olsa da biz ona deprem çiçeği diyoruz. Hatta bu çiçekler Japonya`da ve Çin`de deprem araştırmalarına bile konu olmuş. Deprem öncesi parametrelerle ilgili geniş bir alan var. Muhabbet kuşları deprem öncesi çılgınlar gibi kafesten dışarı çıkmak istiyor, köpekler nefes alamaz vaziyete gelinceye kadar havlıyor ve uluyor. Onun için gözüm devamlı onların üzerinde. En ufak bir değişiklikte sitemize giriyorum ve notlarımı yazıyorum. İnsanların izleyebilecekleri her şeyi izlemesi gerekiyor. Bir arkadaşımız devekuşu çiftliklerini izliyor şu anda. Çiftliklere iki-üç günde bir telefon ediyor. Devekuşlarının olağandışı davranışları olup olmadığını soruyor. Amaç aynı anda çok fazla iletinin olması. Özellikle Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara`nın açıklamasından sonra daha dikkatli olmaya başladık. Ancak bizi teyakkuza geçirecek bir durum yok şu an.` 

Karıncaları gözlerken gözaltına alınan oldu 
1999`DAKİ İzmit depreminde Avcılar`da oturan Cabbar ailesi bir sitede yaşıyordu. Deprem öncesinde birden bire dairelerde karınca baskınları olmaya başladı. Depreme 15 gün kala evde ve çevrelerinde karıncalardan sonra fareleri fark etmeye başladılar. Fareler apartmanların dışına doğru kaçışıyordu. Su borularından yukarı doğru tırmanırken üçüncü kattaki evlerinin balkonlarından fareler girmesin diye sürekli kapalı konumda tuttuklarını anlatıyor. Özcan Cabbar `Şu anda biliyorum ki, toprakta veya toprağa yakın yerlerde yaşayan canlılar deprem öncesi titreşimleri hissediyor. Onun için kendilerini kurtarmaya çalışıyorlar ve yukarı doğru hareket ediyorlar` diyor. Farelerin, yılanların, karıncaların depremden en fazla etkilenen canlılar arasında olduklarını öğrendiğini söyleyen Cabbar depremi yaşadıktan sonra bu konuda insanlara nasıl bir faydası dokunabileceğini düşündü. İnternetteki forumlara katıldı. Onun düşüncesinde olan diğerlerini buldu. Bu örgütlenmede Cabbar karıncalardan sorumluydu artık. Deprem öncesinde karınca hareketlerinin çok ama çok önemli olduğunu söyleyen Cabbar şunları söylüyor: 

BEN DELİ DEĞİLİM Kİ! 
`Karıncaları gözlemlemekten önce bu konuda fikir sahibi oldum. Çok araştırma yaptım. Daha sonra onları izlemeye başladım. İzlerken depremlerden önce neler yaptıklarına şahit oldum. Deprem olmadan kısa bir süre önce normal hayatlarının nasıl dışına çıktıklarını, aniden gruplar halinde nedensizce ölmeye başladıklarını gördüm. Karıncalar iletişimlerini antenleriyle yapıyor. Büyük depremlerden önce manyetik alan değişimleri oluyor. Bu değişimlerden çok etkileniyorlar. Garip tepkiler veriyorlar. Deprem büyürse önce yuvalarından çıkıyorlar. Kümeleşiyorlar. Kasılmalar, havaleler ve nedensiz ölümler bu şekilde gerçekleşiyor. Önemli olan düzenli gözlem yapmak. Siz sürekli aynı yuvaları düzenli olarak izlediğinizde bu değişimleri görebiliyorsunuz. Ben belirli saatlerde evimin etrafındaki karınca kolonilerini izliyorum. 20 yuvam var. Herhangi bir anomali gördüğümde fotoğraflayarak siteye gönderiyorum. Sabah 08.00`de kalkıyorum. İşe gitmeden önce yuvaları kontrol ediyorum. Akşam geldiğimde tekrar kontrol ediyorum. Özellikle gece karıncaların tepkilerini daha iyi gözlemlersiniz. Çünkü gece, karıncalar yuvalarında olur. Onların dışarıda olması anormal bir duruma işaret eder. Deprem varsa yuvaya girmek istemezler. Çevremdeki komşular bana bazen deli gözüyle bakıyor ama olsun ben faydalı bir iş yapıyorum. Karıncalarla ilgili çalışma yaparken önceleri bir şeyinizi mi kaybettiniz diyerek yanıma eğilenler oluyordu. Hatta karıncaları gece gözleyen bir arkadaşımın polis tarafından gözaltına alınıp nezarethanede kalmışlığı bile oldu. Devriye gezen polisler onu şüpheli görmüşler. `Ben karıncaları gözlüyorum` demiş ama inanmamışlardı. Asıl amacımız büyük Marmara öncesindeki belirtileri yakalayabilmek. Biz bu işi başaracağız diyoruz.` 

BULUTLARA DİKKAT! 
Birçok uzmana göre deprem bulutlarının takip edilmesinin avantajları var. Bunlardan ilki, bulutun kuyruğu fay boyunca uzandığı için depremin merkez üssünü belirlemek mümkün. Bulutun büyüklüğü faydaki basıncı gösteriyor ve depremin şiddeti hakkında bilgi veriyor. 
Bildikleri depremler 

DOHAD`In 4 büyüklüğünden büyük birçok depremi önceden tahmin ettiğine yönelik birçok veri var. Bunlardan biri 16 Mayıs 2003`te Düzce`de bir deprem beklendiği ibaresi var. 4.5 büyüklüğündeki deprem 21 Mayıs 2003`te gerçekleşti. 4 Haziran 2003`te yayınlanan raporun üzerinden 7 gün geçtikten sonra 9 Haziran`da Bandırma`da 5.1 büyüklüğünde deprem oldu. Saros`ta 6 Temmuz 2003`te gerçekleşen ve 5.3 büyüklüğündeki depremi ise dört gün öncesinden bildi. 13 Haziran 2004`te toplanan veriler bu kez Gökçeada-Çanakkale`yi işaret ediyordu. İki gün sonra ise 5.2 büyüklüğünde deprem oldu. Tahminleri yine tutmuştu. 18 Haziran 2004`te Türkiye-Yunanistan sınırında dördün üzerinde bir deprem beklendiği duyuruldu. 17 Haziran`da 4.5 büyüklüğünde deprem gerçekleşti.


Doğadan çaldığın yeter; Doğa İçin Çal - muhteşem şarkılar


Doğadan çaldığın yeter; Doğa İçin Çal..! 

Muhteşem yorumlar..


Bu şarkıların hepsi muhteşem şiddetle tavsiye ediyorum




DOGA ICIN CAL - UZUN INCE BIR YOLDAYIM

Doğa İçin Çal - PLAY FOR NATURE - Gesi Bağları, Çemberimde Gül Oya & Çayeli`nden Öteye

Mineraller

Mineraller

Mineraller, vücudun üretemediği inorganik maddelerdir. İnsan vücudunun %4-5’i minerallerden oluşmaktadır. Kalsiyum, fosfor, magnezyum, klor, sodyum ve kükürt makro mineraller olup vücutta daha az bulunan diğer mineraller iz elementler olarak isimlenir.

Kalsiyum 
Kemik ve dişlerin gelişiminde, kanın pıhtılaşma etmeninde, kas kasılması için gereklidir. İnce barsaklar da D vitamini emilimine yardımcı olur. En iyi kaynaklar süt ve süt ürünleridir. Bununla beraber pekmez, susam, yeşil yapraklı sebzeler ve kuru baklagiller iyi kaynaklar arasında sıralanabilir. Çocuklarda raşitizm, zayıf diş oluşumu; yetişkin kadınlarda kemik yoğunluğunda azalma, kaslarda kramp kalsiyum eksikliği belirtileridir.

Kemiklerinizi kalsiyum takviyesiyle güçlendirin! 

Fosfor

Kemik, dişin yapısında bulunması dışında hücre zarının , vitamin koenzimlerinin ve bazı proteinlerin yapısında da bulunur. Genelde proteinden zengin besinler fosfordan da zengindir. En iyi kaynakları da et, tavuk, balık, yumurta, kuru baklagiller, yumurta, yağlı tohumlardır. 

Magnezyum
Kemik ve dişlerin yapısında kalsiyum ve fosforla beraber bulunur. Kas ve sinir sisteminde etkindir. Osmotik basıncın, asit-baz dengesinin sağlanmasında önemli rol alır. Özellikle enerji metabolizması enzimleri başta olmak üzere birçok enzimin çalışması için gereklidir. Yetersizliğinde kalpte ritim bozukluğu, kan basıcında yükselme görülür. Sert kabuklu meyveler, kuru baklagiller, yeşil yapraklı sebzeler ve tam tahıllı ürünler iyi kaynaklarıdır. Tahılların öz ve kepeğinin ayrılması magnezyum içeriğini azaltır.
Kas ve sinir sisteminizi magnezyum desteğiyle koruyun!
Demir
Demir oksijenin taşınmasındaki rolü ile beraber hemoglobinin yapısına katılır. Çözünemeyen ilaç ve zararlı bileşiklerin suda çözünerek vücuttan atımını sağlayan sitokrom p-450 sisteminin içeriğinde yer alır. Koyun, sığır, tavuk eti, yumurta, balık, yeşil sebze, kurubaklagil, pekmez gibi besinlerdir. Ancak unutulmamalıdır ki bitkisel kaynaklardaki demir emilimi daha düşük oranda olmaktadır. Eksikliğinde demir eksikliği anemisi bunun belirtisi olarak da halsizlik, kalp çarpıntısı, yorgunluk gibi belirtiler görülür.

Bakır
Bazı enzimlerin yapısında yer alır, protein metabolizmasında yer alır. Vücutta iyileşme sürecinde yer alması, tat almada görevleri vardır. Normal diyet vücuda yeteri kadar bakır sağlar. Karaciğer, et, balık, taze fasülye, pekmez, kuru maya kaynakları arasındadır.

Sodyum, Klor ve Potasyum

Vücutta birbirleriyle çok yakın ilişkileri olan bu mineralleri birlikte incelemek daha uygundur. Vücudun tüm minerallerinin % 2 sini sodyum, % 5 ini potasyum ve % 3 ünü klor oluşturur. Sodyum ve klor daha çok ekstrasellüler sıvılarda, potasyum ise intrasellüler bölümde bulunur. Sodyum ve klorun vücutta en önemli fizyolojik fonksiyonları osmotik dengenin ve asit baz dengesinin düzenlenmesindeki rolleridir. Kasların normal işlevlerinde potasyumun önemli rolü vardır.

Vücudunuzun ihtiyacı olan vitamin destekleri hangileri? 

Çinko
insan vücudunda gerçekleşen biyokimyasal reaksiyonların gerçekleşmesini sağlayan yaklaşık 100 çeşit enzimi etkin hale gelmesi için uyarır. Çinko sağlıklı bir bağışıklık sisteminin oluşmasında etkilidir, yaraların iyileşmesi için gerekli olmakla beraber vücudun tat ve kokuları algılamasına yardımcı olur. DNA yapısına katılır.  Karaciğer, et, badem, ceviz, buğday embiryosu, bulgur en iyi kaynaklarıdır.

Selenyum
Selenyum DNA’ya zarar veren serbest radikallere karşı antioksidan olarak görev yapar. Kanser, kalp rahatsızlıkları ve hatta yaşlanma ile mücadelede yardımcı olmak üzere C ve E vitaminleriyle beraber çalışır. AIDS/HIV in ilerlemesini yavaşlatabilir. Selenyum aynı zamanda normal karaciğer işlevini destekleyerek sağlığa katkıda bulunur. Zengin kaynakları arasında; deniz ürünleri, böbrek, yürek ve diğer etler bulunur. Ancak unutulmamalıdır ki sakatatlar hiç bir zaman sağlıklı bir beslenme programı içerisinde yer almaz.

Pirinç suyu cildi güzelleştiriyor

Pirinç suyu cildi güzelleştiriyor


Asyalı kadınlar güzel, yumuşak ve açık renk tenleriyle bilinir. Bunun nedeni ise kendilerine özgü cilt beyazlatıcı yöntemlerine bağlı. İşte o yöntemlerden biri: pirinç suyu…


Pirinç tuzu ve suyu
Pirinç tozu, pişmemiş pirinçlerin öğütülmesiyle meydana getirilir. Öğütülmüş pirinçlere süt veya su eklenerek bir macun kıvamı verilir. Bu karışın yüz maskesi olarak kullanılır.

Pirinç suyu ise oldukça değerli bir sudur ve pirinçlerin içerisinde bekletilmesiyle hazırlanır.
Pirinç tozu cildi nasıl beyazlatır?

•    Pirinç, bol miktarda PABA denilen bir madde içerir. PABA yani “para aminobenzoik asit” cildin güneşten korunmasını sağlar. Bu enzim besin maddeleri yoluyla alındığında C vitamini seviyenizi artırır.

•     Pirinç aynı zamanda diğer 2 güneş koruyucu madde içerir: ferulik asit ve allantoin. Ferulik asit antioksidan bir maddedir. Bilim adamları ferulik asitin C ve E vitaminine eklendiğinde güneş koruma kapasitesinin 2 kat arttığını ortaya çıkarmıştır. Allantoin ise anti-enflamatuar özelliğe sahiptir. Allantoin güneş yanıklarını azaltır ve cildin onarılmasına yardımcı olur.

Evde pirinç suyu temizleyicisi ve toniği tarifi:
1) temiz bir kasenin içerisine pişmemiş pirinçleri koyun ve suda bekletin.
2)Suyu parmaklarınızla karıştırın.
3) Su yavaşça bulutsu bir hal alacaktır. Kasedeki suyu temiz başka bir kaseye boşaltın.
4) Elde ettiğiniz pirinç suyunu yüzünüze birkaç kez vurarak yıkayın. Daha aydınlık sonuçlar için yüzünüzü havlu ile kurulamak yerine kendiliğinden kurumasını bekleyin.

Evde pirinç maskesi tarifi:

1) Bir avuç pirinci öğütün.
2) Bir çay bardağı kadar sütü elde ettiğiniz toza ekleyin. Kıvamının maske olarak uygulanabilecek şekilde ayarlanması için karıştırarak dökün.
3) Macunu yüzünüze ve boynunuza uygulayın ve 20-30 dakika bekleyin.
4) Ilık su ile maskeyi durulayın.
Her hafta birkaç defa bu tarifleri uyguladığınızda 1 ay içerisinde cildinizin daha beyaz ve canlı görüneceğini fark edeceksiniz.
Pirinç suyu veya maskesi sadece cildinizi beyazlatmaz, aynı zamanda kırışıkları da azaltıcı özellik gösterir.

Yayınlanmayan Rakı Reklamı

Yayınlanmayan Rakı Reklamı
Bu reklam yayınlanmadı ve hiç yayınlanmayacak ama çok güzel..


22 Mayıs 2011 Pazar

Şampiyon FENER!

ŞAMPİYON FENER
Spor Toto Süper Ligin En Çok Şampiyon Olan Takımı;
ŞAMPİYOOOOONNNN FENERBAHÇE
Sivasspor - Fenerbahçe ( Spor Toto Süper Lig 34. hafta )


    Kart aidatından kurtarma teklifine dikkat

    Kart aidatından kurtarma teklifine dikkat
    Kaya, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye’de 26 milyon kişinin, 46 milyon civarında 
    kredi kartı kullandığını söyledi.

    Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Nazım Kaya, son dönemde bankaların tüketicilere "kart aidatından kurtarmak" için çeşitli teklifler getirdiğini belirterek, getirilen teklifle sadece 50 TL aidattan kurtulmak isteyen tüketicilerin teklifi kabul etmesi durumunda 40 katı geçen borç yükünün altına sokulduğunu iddia etti.


    Yaklaşık 10 milyon kart sahibinin borçlarını ödemekte zorlandığını belirten Kaya, borçlarını ödemeyen 2,5 milyon kişinin de bankalar tarafından kara listeye alındığını bildirdi.

    Kaya, son dönemlerde, kredi kartı aidatından vazgeçmek istemeyen bankaların, yargı aşamasında mahkum olduklarından dolayı aidattan elde edecekleri geliri alışveriş cirolarından yakalamak istediklerini söyledi.

    Bunu sağlamak için tüketiciye aylık veya 3 aylık gibi 1000 liradan başlayan alışveriş alt limiti şartı koştuklarını öne süren Kaya, "Tüketicinin bunu kabul etmesi halinde aidat almayacaklarını belirtiyorlar. Ancak kart kullanıcısı ortalama 50 TL aidat borcundan kurtarılırken ödenemeyecek miktarlara varan borçlandırmaya itiliyor" iddiasında bulundu.

    Kaya, tüketicinin ihtiyacı olmasa dahi bankaların teşvikiyle gereksiz harcamalar yaptırdığını ifade ederek, "Akabinde ödenemeyen borçlara yüksek faizler de uygulanarak banka gelirlerinin geometrik artışı sağlanıyor" diye konuştu.

    Nazım Kaya, 1000 lira alışveriş şartı getirilen bir tüketicinin, 1000 lira borcu ödeyememesi halinde 315 lira faizle borçlandırıldığını belirterek, şunları kaydetti: "Artan borcun ödenmesi imkansız hale gelmektedir. Borcun tahsili için ihtar ve icra masraflarının da eklenmesiyle birlikte, sadece 50 TL aidattan kurtulmak isteyen tüketici bunun 40 katını geçen borcun altına sokulmaktadır.

    Bankaların bu uygulamalarla tüketiciyi borca itmeleri iyi niyetle bağdaşmayacağı gibi, aile ve ülke ekonomisine de ciddi darbe vurmaktadır." Kaya, tüketicilerden, kart aidatına karşı yasal yollarla mücadelelerini sergileyip aidat ödemesini iptal ettirebileceğini unutmamaları gerektiğini vurgulayarak, borçlandıran tekliflere hayır demelerini istedi.
    http://ekonomi.milliyet.com.tr/

    21 Mayıs 2011 Cumartesi

    Dünyanın En İyi Üniversitesi


    Bu sorunun cevabı aslında çok açık ama asıl konu, dünyanın en iyi 100 üniversitesi arasında Türkiye'nin bulunmaması. Neyse konuyu daha fazla uzatmadan devam edelim. Harvard Üniversites, dünyanın gelmiş geçmiş en iyi üniversitesi olarak kabul edilir.
    The Times'ın ve bunun gibi birçok yüksek basın kuruluşunun belirttiklerine göre, Harvard Üniversitesidünyanın gelmiş geçmiş en iyi eğitim veren kurumudur. ABD, Massachusetts'de kurulan okul 1636 senesinde resmi olarak eğitim vermeye başlamıştır. Aynı zamanda Ivy Lig'in bir üyesidir. Kuruluşundan 3 sene sonra, 13 Mart 1639 senesinde ismi Harvard Kolleji olarak değiştirilir. Dünya üzerindeki en büyük kütüphaneye sahiptir.Üniversitenin kollejinde yaklaşık 17 milyon adet kitap bulunmaktadır.
    Dünyanın En İyi Üniversitesi
    Bugün 29.2 milyar USD sermayesiyle dünyanın en iyi eğitimini veren Harvard, aynı zamanda M.I.T (Massachusetts İnstitute of Ttechnology) ile yakın temastadır. İki okulun öğrencilerinin ortak yürüttükleri projeler mevcuttur. Dünya liderlerinin çocuklarının gidebilmeyi başardığı okul, bu sistemi ile eğitim vermeye devam ederse sosyete klübü gibi birşey olacaktır. Ancak bu konuşulanlar yine de eğitim kurumunun dünyadaki en iyi üniversite olmasını engelleyemiyor.

    Dünya'nın En Kısa Süren Savaşı

    Dur daha yeni başlamıştık!
    Bu sefer biraz geçmişe dönelim. Mesela 1896 senesine_ İngiltere ve Zanzibar arasında yaşanan bir savaş var bu tarihte.
    Zanzibar ile İngiltere arasında yaşanan 1986 senesindeki savaş, dünyanın en kısa süren savaşıdır. Bu savaşta İngiliz bataryaları daha Zanzibar'a yaklaşır yaklaşmaz, ülke teslim olmuştur. Yani 38 dakika sürmüştür savaş. Hiçbir insanın ölmediği ve bu kadar kısa süren savaşlar pek alışılmadık tabii.
    Dünya nın En Kısa Süren Savaşı

    Dünyanın En Uzun Futbol Maçı


    Dünyanın En Uzun Futbol Maçı


    Eğer 90 dakikanın bir futbol maçı için yeterli olduğunu 

    düşünüyorsanız bir de 35 saat boyunca bir maçı izlediğinizi, ya da oynadığınızı düşünün!

    Şu ana kadar oynanmış en uzun futbol maçı İngiltere'de oynandı. 35 saat süren maçın skoru 333-293...

    Daha önce Guiness rekorlar kitabına girmiş olan en uzun futbol maçı 33 saat olarak kaydedilmişti.35 saat ile bu rekor kırılmış oldu. 36 futbolcunun oynadığı maçta planlanan süre 40 saatti fakat yağmur nedeniyle 35 saatte maç bitirildi.

    Her oyuncunun yaklaşık 3 saat sahada olduğu maçta, saha kenarlarına oyuncuların dinlenmesi için çadırlar kuruldu.
    Dünyanın En Uzun Futbol Maçı

      Dünyanın En Kötü Kokan Çiçeği

      Dünyanın En Kötü Kokan Çiçeği
      Çiçeklerin genel olarak güzel kokuya sahip olduğu düşünülür fakat bu çiçek midenizi alt üst edecek ve günlerce süren bir iğrenme durumu yaşamanıza neden olacak derecede kötü kokuyor!
      Dünyanın En Kötü Kokan Çiçeği
      Çiçekler sürekli güzel kokularıyla ve ihtişamlı görünüşleriyle akıllara kazınır. Bu seferki ise tam tersi, kötü kokusuyla ün salmış bir çiçek.Amorphophallus titanum, nam-ı diğer "Leş Çiçek" ilk başta görenleri büyük bir umutla yanına çekiyor ancak kokusuyla burnunuzun direği kırılabilir. Borneo yağmur ormanlarında rastlanan bu bitki, 40 senelik hayat formuna sahip. Ömrü boyunca sadece birkaç kez çiçek açan bu bitki, "çiçeklenme" evresindeyken çürümüş yumurta veya ölmüş hayvan gibi kokuyor.

      En Çok Klonlanan Beş Hayvan

      En Çok Klonlanan Beş Hayvan
      Bu konuyla pek ilgili değilseniz Star, Snuppy, CC ve ANDi'nin yalnızca talihsiz isimlere sahip hayvanlar olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak bu şekilde yarı haklı olabilirsiniz. Bu yaratıcı lakaplar aslında türlerinin ilk klonlananları olan domuz, köpek, kedi ve maymuna ait.
      En Çok Klonlanan Beş Hayvan
      Dolly'i zaten biliyorsunuzdur. Yetişkin hayvan hücreleri kullanılarak başarılı biçimde klonlanabilen ilk memeli olarak neredeyse şöhret seviyesine ulaşmıştır bu koyun. Ancak Dolly yaygın bir üne kavuşmuş olan pek az hayvandan biri olsa da yalnız değil. Dünyanın ilk klonu (bir iribaş) 1952 senesinde yaratıldı. O zamandan bu yana pek çok farklı tür klonlandı. Sıradan bir inekten türü tehlikede olan bir yaban öküzü türü guara kadar farklı hayvanlar klonlama işleminden geçti.
      50 seneden fazla bir zaman önce klonlanan kurbağadan beri hayvan klonlama uzun bir yoldan geçti. Amerika Birleşik Devletleri Gıda ve İlaç İdaresi'nin (FDA) 2008'in başlarında yaptığı inek, domuz ve keç, klonlarından yapılan gıda ürünlerinin insan tüketimi için zararlı olmadığı açıklaması, bu işleme karşı zaten yoğun olan ilgiyi daha da artırdı.Klonlamanın çiftçilere hep en iyi kalite etler üretmelerinde yardım etmenin yanı sıra başka özellikler de gösterir. Diğer potansiyel uygulamalar arasında türlerin korunması, biomedikal araştırmalar, ilaç ve organ üretimi ve hatta küçük Fido'yu (ya da en azından yerine geçebilecek bir başkasını) ailede tutmayı amaçlayan ticarî atılımlar bulunmakta.İnsanların en iyi arkadaşlarının kopyalanabilmesi olasılığı, bazılarını sersemletiyor, bazılarınınsa anlaşılabilir bir biçimde gergin olmasına sebep oluyor. Bunun yanında bu fotokopilerden ne kadarının etrafta dolaştığını merak ediyor da olabilirsiniz. Daha da önemlisi, az önce yediğiniz hamburger bir petri kabından mı çıktı?
      Tam olarak kaç klonlanmış hayvanın üretildiğini bulmak, onları üretmekten bile daha zor görünüyor. Klonların resmi bir kaydı yok ve laboratuvarlardan da yarattıkları her bir kurbağa ya da farenin raporu istenmiyor. Herkesin kaydını tuttuğu tek tür, döllerinin bakkalınıza ulaşabileceği tür. Bu bilgilere dayanarak en çok klonlanan hayvanlardan aşağıdaki biçimde bahsetmek mümkün.
      En Çok Klonlanan Beş Hayvan
      5. Klonlanmış Evcil Hayvanlar: 2005 senesinde Güney Koreli bilim adamları ilk köpek klonunu yaptıklarını açıkladı. Snuppy isimli bir Afgan tazısı üzerinde çalışmışlardı. Birkaç sene önce 2001'in sonlarında dünyanın ilk klonlanan kedisi CC (Copycat'in kısaltması) dünyaya getirildi. O zamandan beri en az 40 köpek ve sayısız kedi yavrusu klonlandı.
      2008 Temmuz ayında BioArts International, en yüksek rakamı verenlere dört klonlanmış köpek sattı. 'En İyi Dostunuzla Yeniden' olarak isimlendirilen programda Altın Klon yarışması da yapıldı. 11 Eylül saldırılarında kullanılan kurtarma köpeği, bu ödülü kazandı ve dünyanın en 'klonlanası' köpeği unvanını aldı.Yüzlerce insan kedileri veya köpeklerini ileride klonlatabilmek için dokularını saklatarak yılda 1,000 dolardan fazla paraödüyor. Ticarî amaçla klonlanan hayvanlara yoğun talep olmasına karşın BioArts websitesinde bu programın devam edip etmeyeceği belli olmayan kısıtlı bir servis olduğunu söylüyor.
      Fakat insanlar duruma bu kadar yoğun ilgi gösterirken teknolojinin gelişip bu ticarî atılımı desteklememesi gibi bir durum olamaz.
      Seul merkezli rNL Bio şirketi, yakın zamanda kapılarını bu işe açtı ve 2008 Ağustos'unda dünyaya gelen beş klonlanmış köpek yavrusunun doğumuyla, kendini ilk başarılı ticarî köpek klonlama servisi olarak tanıttı. Takım yirmiden fazla köpeği klonladı ve yılda 300 kadar köpek klonlaması yapmayı planlıyor. Fazladan 150,000 dolarınız ve çiftini istediğiniz bir köpeğiniz varsa Güney Kore'ye bir yolculuk yapmak isteyebilirsiniz.
      En Çok Klonlanan Beş Hayvan
      4. Klonlanmış Keçi ve Koyunlar (Eşit Seviyede): Çoğu insan için Fido'nun klonlarının evin etrafında dolaşmasını hayal etmek, çiftliğin etrafında küçükbaş hayvan klonlarının gezinmesini hayal etmek daha heyecan vericidir. Ancak bilim adamları ve hayvan üreticileri için klonlanmış keçi ve koyunlar büyüleyicidir ve çok şey vaad eder. Örneğin koyunlar, insan hastalıklarını tedavi etmek için kullanılabilecek ilaçların üretilmesinde genetik olarak yapılandırılabilir. Bunun bir örneği, hemofili fazla olmayan protein içeren süt üretmek için klonlanan kuzu Polly'dir. Teorik olarak Polly gibi koyunlar tıbbî ilaçlar üretmek için seri üretime gönderilebilirler.
      Yünlü koyunlar da klonlamanın bir başka nimeti. Üreticiler senelerdir daha tüylü hayvanlar elde edebilmek için sürülerini kendi elleriyle kırpmışlardır. Klonlama, onlara en fazla yün veren koyunların genlerinin ebedileştirilerek daha iyi ürün elde edilmesini sağlıyor.
      Benzer biçimde bazı keçiler de yüksek kalite süt ve et ürünleri getiren sürüler elde edilebilmesi için klonlanabiliyor.
      En Çok Klonlanan Beş Hayvan
      3.Klonlanmış Domuzlar: Bir türden diğerine hücre, doku ya da organ nakli yapmak zenotransplantasyon olarak bilinir ve hayat kurtaran nakillerde organ ve hücre azlığına potansiyel bir çözüm olarak görülür. Domuzların genetik yapısını bükerek PPL Therapeutics isimli bir biofarmasi şirketi hayvanların DNA'sını düzenleyerek bazı organ ve hücrelerinin insanlarda başarıyla kullanılmasını sağladı. Genetik olarak değiştirilmiş bu domuzlar tip 1 diyabetin tedavisi ve kalp, böbrek gibi organlar için insülin üreten hücrelerin seri üretimine geçilmesi adına klonlanabiliyor.
      Klonlanmış hayvanlardan elde edilen ürünlerin güvenliğiyle ilgili bir çalışma yapmış olan Avrupa Gıda GüvenlikOtoritesi'ne (EFSA) göre dünya çapında 500 kadar klonlanmış domuz var. Keçiler gibi domuz gıdaları da Gıda ve İlaç Yönetimi'nden yeşil ışık alıyor. Yani klonlanacak domuzların sayısı büyük olasılıkla artacak. İnsan hastalıklarının tedavisi ve zenotransplantasyonda gelişmeler olmaya devam ettikçe domuzların da bu listede yerlerini sağlama alması muhtemeldir.
      En Çok Klonlanan Beş Hayvan
      2.Klonlanmış Büyükbaş Hayvanlar: Atmosfere saldıkları aşırı miktardaki metan gazı sebebiyle son zamanlarda ciddi tepki almış olmalarına rağmen inekler yakın zamanda bir yere gidecek gibi gözükmüyorlar. Özellikle de çiftçiler en iyi cinslerini yüksek kalite sürüler üretmek için klonlatmaya başladıkları şu zamanlarda.
      Klonlama, çiftçilerin bu zamana kadar hep yaptıkları şeyi daha kolay bir biçimde yapabilme olanağı sunuyor. En çok istenilen özellikleri olan hayvanları özellikle seçerek sürülerini geliştiriyorlar. Yumuşak bir et mi istediniz? Klonlayın! Lezzetli, zengin bir süt mü istiyorsunuz? Yaşlı Bessi'nin bir kopyasını çıkarın. Bu işlem10,000 ile 20,000 dolar arasında bir miktar tutuyor ve bu sebeple de klonlanmış hayvanlar büyük olasılıkla yalnızca üretim amaçlı kullanılır. Şu an iki Amerikan şirketi Trans Ova Genetics ve ViaGen, büyükbaş hayvan üreticilerine klonlama hizmeti sunuyor. ViaGen yıllık 150 kadar klonlanmış inek çıkartıyor, Transova'nınsa yalnızca 2007 senesinde 250 hayvan çıkardığı tahmin ediliyor. Avrupa Gıda Güvenlik Otoritesi (EFSA), dünyada yaklaşık olarak 4,000 klonlanmış büyükbaş hayvan olduğunu ifade ediyor.
      En Çok Klonlanan Beş Hayvan
      5. Klonlanmış Fare: Her zaman popüler olmuş bu laboratuvar hayvanları, klonlamanın gelişmesiyle daha da talep görmeye başladı. İlk klonlanan fare Cumulina, Temmuz 1998'de, 10 seneden fazla bir zaman önce doğdu. Ve tek de değildi. Dolly'nin yaratıcıları 277 başarısız denemenin ardından başarıya ulaşırken Cumulina, aynı görünümlü on kardeş arasında ilk doğandı. Beş ay içerisinde yaratıcıları altmıştan fazla klon çıkardı.
      Fareler çoğunlukla biomedikal araştırmalar için en çok istenilen hayvanlar olduklarından genetik olarak aynı sürüngenlere sahip olabilme ihtimali, büyük yankı uyandırdı. Cumulina'dan bu yana farelerin klonlama süreçleri daha da başarılı bir hâle geldi. 2007'de yapılan bir araştırmayla tipik metoda kıyasla beş kat daha fazla bir başarı oranı olan klonlama tekniği bulundu.
      Sıçan ve kuşlarla beraber fareler, araştırmalarda kullanılan hayvanların yüzde doksan beşini oluşturuyor. Bu da binlerce ama binlerce klonlanmış fare olduğu anlamına geliyor. Tesisler klonladıkları (hatta kullandıkları) hayvanların sayısını rapor etmek zorunda olmadıkları için ortada resmi bir rakam yok ancak araştırmacılarınçalışmalarında klonlama teknolojilerini kullanmaya devam edeceği belirtiliyor. Bu fareler ya da hayvanlarınaraştırmalarda kullanılmasına karşı olanlar için iyi haber olmasa da en azından bu sayede en çok klonlananlar listesinde bir numaraya çıkmalarını sağlamış oluyor.
      Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...