Alternatif Tedaviye Dikkat |
• Yapılan çalışmalarda onkoloji hastalarının % 7-64’ ünün Tamamlayıcı- Alternatif Tedavi (TAT) kullandığı gösterilmiştir (Ernst E, Cancer 1998). Başka bir çalışmada ise hastaların %83.3’ ünün en az bir tane TAT yöntemi kullandığı saptanmıştır (Richardson MA, J Clin Oncol 2000). TAT kullananların çoğu eğitim düzeyi yüksek, genç ve kadın hastalardan oluşmaktadır. TAT yöntemi olarak en çok kullanılan yöntemin vitamin kullanılmakta, vitamin preparatlarından da E ve C vitamini kullanımının yaygın olarak alınmaktadır. Yeşil çay, ekinezya ve esyak gibi preparatlar da sık olarak kullanılmaktadır. • Yeşil çay tüketiminin yoğun olduğu toplumlarda meme ve prostat tümörü gibi onkolojik hastalıkların az görüldüğü saptanmıştır. İçinde aktif kimyasallar bulunduğu birçok çalışmada gösterilmiştir. Yeşil çayın bileşenlerinden bazılarının vücutta bazı ilaçların metabolizmasında temel rol oynayan sitokrom P450 enzim sistemi üzerine inhibitör etkilerinin olduğu gösterilmiştir (Muto S, Mutat Res 2001). Bu enzim sisteminde metabolize olan çok sayıda onkoloji ilacı bulunmaktadır. Ayrıca yeşil çay içinde bulunan maddelerden birisi de glutasyon S transferaz ve kuinan redüktaz enzimlerini uyarmaktadır (Rushmore TH, Curr Drug Metab 2002). Bu enzimler de nitrojen mustard, nitrozüre ve diğer alkilleyici ajanlara karşı direnç gelişiminde rol oynamaktadır. Bu nedenle bu tür ilaçları kullanan hastalarda yoğun yeşil çay tüketimi ile destekleyici yeşil çay ekstraktlarının kullanılması sakıncalı olabilir. • Ekinezya preparatı bağışıklık sisteminin uyarılması amacıyla sık olarak kullanılmaktadır. Fakat, çalışmalarda uzun süreli (6-8 haftadan daha fazla) kullanılmasının bağışıklık sistemi üzerine baskılayıcı olabileceği veya karaciğer testlerini bozabileceği gösterilmiştir (Coeugniet EG, Onkologie 1987). Ekinezya alınması ile lökosit sayısında azalma olabileceği, bu yan etkiye bağlı kemoterapinin kemik iliğini baskılayıcı etkisinin artabileceği ileri sürülmektedir (Kemp DE, J Am Board Fam Pract 2002). Ayrıca sitokrom P450 enzim sistemi üzerine de ılımlı baskılayıcı etkisi bulunmaktadır (Budzinski JW, Phytomedicine 2000). • Esyak, 4 farklı bitkinin karışımından oluşmaktadır. İçinde bulunan bazı bileşenler (kuersetin gibi) P450 enzim sistemini baskılayıcı etki göstermektedir. Fakat, kuersetin’ in aynı zamanda sisplatin gibi bazı kemoterapi ilaçlarının etkinliğini sinerjistik olarak arttırdığı gösterilmiştir (Scambia G, Anticancer Drugs 1990). Emodin ve rein gibi diğer maddelerin de sitotoksik ve bağışıklık sistemini baskılayıcı özellikleri bulunmaktadır. Emodin bileşeninin HER2/neu reseptörünün tirozin kinaz aktivitesini baskıladığı gösterilmiştir. Ayrıca HER2/neu ekspresse eden hücrelere karşı, cisplatin, doksorubisin ve etopozid gibi ajanlarla birlikte kullanıldığında tümör hücrelerinin çoğalması üzerine sinerjistik etki gösterdikleri saptanmıştır (Zhang L, Oncogene 1996). Bu çalışmalar, kemoterapi esnasında esyak içeren destekleyici ürünlerin ilacın metabolizması üzerine olumlu veya olumsuz etki yapabileceğini düşündürmektedir. • Radyoterapi başlanmasından 10 gün önceden itibaren, radyoterapi esnasında ve radyoterapi başlanmasından sonra 3 haftalık süre içinde soya ürünlerinin alınmaması önerilmektedir. Çünkü soyanın içinde bulunan genistein isimli molekül, radyoterapinin etkisini engellemektedir. Ayrıca antioksidan ürünlerin kullanılmaması önerilmektedir. • Silybum marianum (milk thistle- devedikeni), özellikle Almanya’ da yaygın olarak kullanılan ve karaciğer destekleyici olarak yararı bazı bilimsel çalışmalarda gösterilmiş bitkidir. Ülkemizde de TAT yöntemi olarak çok yoğun kullanılması nedeni ile önemlidir. Özellikle kemoterapinin karaciğer üzerine olumsuz etkisini azaltmak amacı ile kullanılmaktadır. İçerdiği aktif madde olan silimarin’ in meme tümörü hücre hatlarında ve hayvanlarda deneysel meme tümörü çalışmalarında tümör hücrelerini çoğaltıcı veya tümör gelişimini uyarıcı özelliği olduğu saptanmış ve bunun östrojenik etkiye bağlı olduğu düşünülmüştür. Bu nedenle hormon reseptörü pozitif meme tümörlü hastalarda kullanılmasının sakıncalı olabileceği düşünülmektedir. Ayrıca meme tümörü riski taşıyan kadınların bu ürünü uzun süreli kullanması sakıncalı olabilir. Yapılan başka bir çalışmada ise, aynı ürünün sitokrom P450 sistemi tarafından metabolize edilen irinotekan gibi ilaçların metabolizmasını fazla etkilemediği gösterilmiştir (Kaynak: Rainone F. Am Fam Physicians 2005;72:1285-8. van Erp NP, Clin Cancer Res 2005;11(21):7800-6. Malewicz B, Carcinogenesis Advance Access published April 5, 2006). • A vitamini, çeşitli kanserlerden korunma amacı ile oldukça sık olarak kullanılan antioksidan maddelerden birisidir. A vitamini, balık, karaciğer, böbrek ve süt ürünlerinde bulunmakta ve ayrıca gıda maddelerinin içine eklenebilmektedir. Günlük A vitamini ihtiyacı erkekler için 0.9 mg ve kadınlar için 0.7 mg’ dır. Kuzey Amerika toplumunun üçte biri A vitamini kullanmaktadır. Kontrolsüz şekilde uzun süreli aşırı dozlarda A vitamini kullanılmasının, eksikliği kadar tehlikeli olabileceği gösterilmiştir. Yapılan bir çalışmada serum A vitamini düzeyi yüksek olan hastalarda ileri yaşta osteoporozda artış ve kalça kırığı görülmesinde artış ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Bu nedenle gıdalarla yeterli miktarda A vitamini alanların, ek olarak A vitamini almamaları önerilmektedir. Özellikle meme tümörü tedavisi veya başka bir hastalık tedavisi nedeni ile erken menapoza giden kadınlarda kemik erimesi daha fazla olabilmektedir. Bu nedenle gereksiz A vitamini kullanımı önerilmemektedir. (Kaynak: Lips P. Hypervitaminosis A and Fractures. New England Journal of Medicine. 2003;348:347-349). • St John’s solüsyonu, onkoloji hastaları tarafından ‘Alternatif Tıp’ yöntemi olarak sık kullanılan preparatlardan birisidir. Daha çok depresyon için kullanılmaktadır. Yapılan bir çalışmada, St John’s solüsyonu kullanan hastalarda karaciğerde bulunan ve çeşitli ilaç ve toksinlerin metabolizmasında temel rol oynayan sitokrom P450 enzim sistemini uyardığı gösterilmiştir. Aynı çalışmada St John’s solüsyonu kullanan hastalarda, irinotekan isimli onkoloji ilacının etkisini göstermesini sağlayan ve yan etkiden sorumlu olan aktif metaboliti olan SN-38’ in serum düzeylerini %42 azalttığı ve buna bağlı olarak da hem ilacın hastalığı tedavi edici etkisini hem de yan etkisini azalttığı gösterilmiştir. St John’s solüsyonunun tedaviden ne kadar süre önce kesilmesi gerektiği tam olarak bilinmemekle birlikte, etkisinin 3 hafta sürdüğünün gösterilmesi nedeni ile buna göre karar verilebileceği düşünülmektedir. Ayrıca aynı enzim sisteminde birçok onkoloji ilacının (vinka alkoloidleri, etopozid, antrasiklin, paklitaksel, dosetaksel, tamoksifen ve EGFR tirozin kinaz inhibitörleri) metabolize edilmesi nedeni ile bu ilaçları alan hastaların da St John’s solüsyonunu kullanması sakıncalı olabileceği düşünülmektedir. Ayrıca bu preparatın beraberinde sertralin ve paroksetin gibi depresyon ilaçlarını birlikte alanlarda serotonin sendromu olarak isimlendirilen şiddetli reaksiyon gelişebilir (Kaynak: Josefson D. ST John’s wort interferes with chemotherapy, study shows. BMJ 2002;325:460.Dy GK, Bekele L, Hanson LJ ve ark. Complementary and Alternative Medicine Use by Patients Enrolled Onto Phase I Clinical Trials. J Clin Oncol 2004;22:4810-4815). • Kurkumin, Asya ülkelerinde yemeğe tad ve renk verme amacı ile kullanılan ve zerdeçal (hint safranı) bitkisinden elde edilen üründür. Çalışmalarda tümörün biyolojik yapısını hedefleyerek tümör hücrelerini öldürdüğü gösterilmesi nedeni ile TAT yaklaşımları arasında giderek popüler hale gelmektedir. Fakat, diğer çalışmalarda kurkumin’ in meme tümörü hücrelerinde ve hayvan çalışmalarında kemoterapi ilaçlarının tümörü öldürücü etkisini azalttığı saptanmıştır. Bu nedenle özellikle meme tümörleri başta olmak üzere diğer tümörlerde kemoterapi ile birlikte diyetle veya preparatla alınmaması önerilmektedir (Somasundaram S. Cancer Res 2002;62:3868-75). • Soya ürünleri, memede tümör gelişmesi riskini azaltmaktadır. Bu nedenle yararlıdır. Fakat, hayvan çalışmalarında tamoksifen isimli ilacın, meme tümörü gelişmesini önleyici etkisini engellediği gösterilmiştir. Ayrıca hormon reseptörü pozitif meme kanseri hücrelerinin çoğalmasını uyarmaktadır. Günümüzde özellikle meme kanseri tanısı konduktan sonra hastaların birçoğunun diyet değişikliği yapması ve meme kanseri riskini azalttığı bilinen soya ürünlerinin ve preparatlarının kullanımlarını arttırdığı bilinmektedir. Ayrıca soya ürünleri, menapoz yakınmalarının giderilmesinde de kullanılmaktadır. Bu çalışmalar, meme tümörü nedeni ile tamoksifen gibi tedavi alan ve hormon reseptörü pozitif olan hastaların, soya ürünlerini veya preparatlarını kullanmalarının sakıncalı olabileceğini düşündürmektedir. Bir diğer çalışmada soya içinde bulunan genistein isimli fitoöstrojenin, paklitaksel ve vinkristin gibi ilaçların (anti-tubulinler) etkisini engellediği gösterilmiştir. Bu tedavileri alanlarda soya ürünlerinin kullanılmasının sınırlandırılması yararlı olabilir (Liu B, Cancer Res 2005;65:879-886. Liao CH. Biochem Pharmacol 2004;67:2031-8). • Gingko biloba hafıza kaybı ve konsantrasyon güçlüğü için kullanılmaktadır. Bazı araştırmalarda radyoterapi ve kemoterapi ile etkileşime girdiği gösterilmiştir (Mathieu J. J Am Diet Ass 2005;105:22-24). • Bu çalışmalar, farmakolojik Alternatif Tedavi yöntemlerinin kemoterapi ilaçları ile etkileşime girebileceğini, etkinliklerini değiştirilebileceğini düşündürmektedir. Bu nedenle hastaların bu yöntemleri kullanırken, kemoterapiyi uygulayan medikal onkoloji uzmanına danışmaları önerilmektedir. http://www.canfezasezgin.com/ |
30 Ocak 2011 Pazar
Alternatif Tedaviye Dikkat
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder